Hasan Sever’ e Birazcık Okur Mektubu
Fikri Usta “mihmanım” dedi, Halil’e, “hangi yüzü getirdin”?
Orada kaldım önce. Çıkrıkçılar Yokuşu’nda Fikri ustanın yanında çay içiyorduk ki yarı yolda başa döndüm. Aklım biten kısımda kalmıştı.
Ya gözden kaçırdıysam bir cümleyi, KAYIP değil miydi? Kayıptı.
Döndüm başa, Sürgün şiirine.
Sonra işte Halil yine de bitti.
Onunla yürüdüğüm yol boyunca, gülümsediğim de oldu, güldüğüm de, gözyaşım da oldu. Hayat gibi okundu Halil ve sayfalarda yazılı olan kısmı bitti.
Şimdi içerde, her gün yeniden yazılan ve her güne bakışıma, her günden aldıklarıma, her güne kattıklarıma şekil vermiş, beni ben yapan mayaya karışmış, elimden tutup bir basamak daha yukarıya taşımış tüm diğer kıymetli romanların, öykü ve şiirlerin içinden çıkıp; karakter ya da kurgu ötesindeki gerçekliklerinden dost bildiklerimden biridir Halil.
Sanal bir sokakta ‘eli işli, gözü yaşlı’ olduklarını düşlediğim dostlara, Halil’den söz etmek istedim. Kendime saklayamazdım güzelliği; paylaşmadan olmazdı. Büyüyü içine çekecek olan bir tek kişi bile çıksa, değerdi.
Yapamadım.
Yumruklar sıkılı, öfkeyle koşuyordu herkes.
Endişem yalnız sesimin duyulmayacağı karamsarlığından değil, haddimi aşmak korkusundandı… ‘Okuyun bu kitabı’ çığlığı atmak istemek yetmezdi, çığlık ustaca olmalıydı… Halil’i bir kez daha ‘estağfurullah’ demek zorunda bırakmamalıydı. Yine de izninizi istemiş olayım şimdiden; belki öyle bir an gelir ki ifade edebilecek gücü bulurum.
O belirsiz vakte kadar, Halil kadar güçlü, Halil kadar insan bir ifade yolu bulamayacağımı bilsem de ‘kelamın teni solmasın’ istediğimden ben de doğrudan yazara derim ki “mihmanım, Halil beni vurdu.”
Budur uzun sözün özü.
Vurduysa ne mutlu, demek ki, yazarın da, Halil’in de, Yusuf’un, Niyazi’nin Fevzi’nin, Frau Basler’ın, Mulla’nın, Gülizar’ın, Fikri Usta’nın yüreğindeki apayrı tonlardaki ortak sızı benim yüreğimde de mevcut.
Tümünün evrende oluşturdukları ağırlığın çekim merkezine, Halil’in gökyüzü düşündeki gibi kanatlanabilmişim demek ki. (Haddini aşmaktan korkandan korkacaksın…)
Fikri Usta’nın da bir ustası olacaktı elbet ve onun yangınlardan kurtarıp önce Fikri Usta’ya onun elinden Halil’e ulaştırdığı asırlık emanetin yitip gitmesine içim yandıysa da, belki de sır oradadır diyerek avuttum kendimi.
İnsanlığın bunca yangından kurtardığı bir emaneti var ve onu bir gün mutlaka Halil’in elleri gibi doğru eller teslim alacak. Bu kez yitip gitmeyecek şekilde.
Ve son bir had aşımı daha yapacağım izninizle, 90’lı yıllarda bir Kürt’ün sürgün öyküsünün anlatıldığı politik bir roman DEĞİL Birazcık Halil.
Politik bir roman çünkü Kürtlüğü, sürgünlüğü, acıları, umutları, yaşama tutunmayı, yaşama biçim verebilmeyi, yaşamla biçimlenebilmeyi, derdini… evrensel ve olabilecek en tehlikeli tema ile anlatıyor. Sevgi.
Ve soruyor bize Halil, sormaya devam ediyor.
‘Va mişkunan va mişkunan
Mu vitrağudat huy’
Sevgilerimle…
Kedi Kalem
24 Nisan 2015