Mantar

“The blue bus is calli’ us”

Size de olur mu bilmem,
Sonbahar mantar kokusuyla gelir bana;
Çürümüş söğüt kökünden
Kırmızı bir şemsiye fırlar
Yüzünde ergenlik çilleri;
Şirin, sevimli, zehir.
Jim’i hatırlatır
Jim Morrison
Şair çocuk.
“I’ll never look into your eyes again.”
Diyor ya,
Gözümün içinde duyuyorum.
“The End”i kendi için mi yazdı?
Sanmam
Üstümüze alınmadık ama.
Bizim de mavi otobüslerimiz vardı
Güvenpark-ODTÜ arası çalışan.
Hoş, ne vakit geçmişten bahsetsek
İşin ucu nostaljiye varır
Çünkü biz, durmadan dünümüzü yıkarız.
Bilmez şimdiki çocuklar o mavi otobüsleri
Su katılmış bira, ucuzundan gözleme
Vatan + millet: Sakatya
23:45 servisi hiç ayık geçmedi İnönü Bulvarı’nı;
Ankara çoğu vakit kaçak gerilim hattıydı
En çok İstanbullular fukara dururdu haritasında
Tuz kokan ceplerinde deniz damlalarıyla.
Trafik Hastanesi köprüsünden
Dördüncü vites otobüsler geçerdi; git gel gölgesiz.
İlerde, ORAN’a varmadan bir yolcu inerdi
Bileti yanlışa kesmiş; güya
Peşinde teşkilatı mahsusa
Orman karanlık
Yalıncak Köyü terk
ODTÜ yurtlarından mavi bir çocuk sarkardı çimlere
Memleketin ne anası kalırdı sağlamda
Ne kütüphane masasında Akışkanların Mekaniği
Tıpkı Jim gibi yürüyüp koridora
Tek tek adres sorardı karakollarda.
Hal bu şekil geçtik ilk devrim safhasında.

Uzun olsun isterim
Upuzun bir hikaye anlatın bana
Bütün kelimeler iş görsün
Otobanlar, tren yolları, hava limanları
Ayrılıksa bile gereken
Ayaküstü olmasın.
Üç kelimeye sığacak derdim olmadı
Hayır, büyüklüğünden değil,
Biraz da nazlanmak isterim size.
Biliyorum zamanınız yok
Korkuyorum bunu düşündükçe.
Altı kelimeden ötesi mi? Sıkıldınız.
Henüz göz göze bile gelmedik
Toplayıp perdenizi içeri girdiniz.
Kulağımda şair çocuk:
Cinayet tek kişilik toplum
İntihar toplu bir cinayet
Diyor gibime geliyor.
Çürümüş söğüdü bizdik Jim’in
Her sonbahar böyle düşünürüm.

Hasan Sever
Zürih, 3 Ekim 2012