Vefa’ya…
Onu ODTÜ 1. Yurt 3. kat dip merdiven başında elinde çay bardağıyla hatırlıyorum. Vefa’ya dair zihnimdeki ilk görüntü budur. Hararetli bir edebiyat tartışmasının içindeydi. O zamanlar (da) zaman zaman alevlenen bir konuydu: Enver Gökçe mi Ahmed Arif mi? Hangisi daha büyük şairdi?
Daha ötesi, Ahmed Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabı, Enver Gökçe’nin -güya iddia ettiği iddia edilen- hapishanedeyken yazdığı, dışarıya çıkarabildiği ama dışarıda kaybolan “Yusuf ile Balaban Destanı”ndan mı çalıntıydı..?
““Kalbim Dinamit Kuyusu” şiirini okuyana kadar içimde büyük bir şüphe vardı” dedi, tartışmanın sonuna doğru. “Yıllar sonra o şiiri yazabilen biri şairdir ve başkasının şiirine ihtiyacı yoktur. Benim için konu kapanmıştır.” Sonra bana döndü,
“Sen ne düşünüyorsun?” diye sordu. Bana! Doğrudan! Beni bir tartışmacı kabul ederek. Ortada kala kaldığımı hatırlıyorum. Yeni yetmeydim. Değil tartışmacı olmak tartışmalara dinleyici olmak bile üstümde bol duruyordu. Aynı duyguyu bir keresinde de futbol sahasında yaşamıştım. Benden büyük bir hocam,
“Hangi mevkide oynamak istersin?” diye sormuştu. ODTÜ bu, insana kendini insan hissettiriyordu. Normalde küçükler ya kaleye ya da defansa geçerler. Benden büyük biri bana nerede iyi olduğumu soruyordu. Her iki durumda da kendimi müthiş değerli (insan) hissetmiştim. Öğrendik. Ve çok şükür aynısını biz de bizden sonra gelenlere uyguladık…
Vefa’ya dair ikinci hatıram Bahar Şenliği’nden… MM’in oradaki barakaların önünde büyük hoparlörlerin dibine oturmuş Pink Floyd dinliyorduk. “Shine On You Crazy Diamond” parçasının bilmem kaçıncı notasında omzuma bir el dokundu. Geriye döndüm. Pırıl pırıl bir çift göz bütün sıcaklığıyla bana bakıyordu. Kalktım, sarıldım. Artık yavaş yavaş okuldan kopuyordu… Özlemiştim.
Sonra yoldaş olduk, birlikte siyaset yaptık. Lakin Vefa’yı hiçbir zaman “teşkilatçı” olarak görmedim. Yıllar evvel bir edebiyat dergisinde Hasan Hüseyin’e dair “Gecikmiş bir Kırklı’dır” cümlesini okumuştum. Ordan mı etkilenmedir bilmem, benim için Vefa gecikmiş bir Altmışsekizli’dir, şairdir, çocuktur; Ankara emniyetinde basının karşısına çıkarılırken arkadan seslenip, ‘Başını eğme yoldaş, utanılacak bir şey yapmadın’ diyendir; hücrede durmadan türkü söyleyen detone sesli yoldaştır 😉 Boksör lakaplı polis var gücüyle kafasını bastırmaya çalışırken meşhur inadıyla karşı çıkandır… Velhası, Nazım’ın dediği gibi,
Hudutsuz ve Allahsız bir baştı o.
Yoldaştı o.
ODTÜ’den koptuktan sonra Ankara’da mahalle aralarında buluşurduk. DGM iddianamelerine göre anayasanın bir kısmını veya tamamını değiştirme ve ilga etme faaliyetleri içindeydik ama gel ki biz şiir ve türkü konuşuyorduk. Hiyerarşide siyasete yaşım mı ermiyordu yoksa kendisi gibi bendeki şiir ve türkü damarını mı keşfetmişti bilmiyorum, her görüşmeye ayrı bir türkü modunda geliyordu. En net aklımda kalanı, Keklikpınarı mahallesinde bir söğüt ağacının altında mırıldandığıydı. O gün bu gündür ne vakit bu türküyü dinleyecek olsam kendisini hatırlarım.
Değirmenin bendine,
Taş dönmüyor dönmüyor.
Bir gün, Nazım Hikmet hakkında bir yazı yazmamı istedi. Yazdım. Yazıyı aldı bir hafta sonra Kuğulu Park’ta buluştuğumuzda beğenmediğini söyledi…
Son kez Ulucanlar’da yüz yüze görüştük. Siyasette yollarımız ayrılmıştı. Sonra araya mahpus ve sürgünler girdi. 19 Aralık 2000 tarihinde Hayata Dönüş operasyonunda koluna bomba isabet etti ve gerekli tedavi uygulanmadığı için sağ kolunu kaybetti. Yıllar sonra görüşmemiz sosyal medya üzerinden oldu. Romanlarımı gönderdim. “Su Duydum”u hafif geçti fakat “Birazcık Halil”de durum değişmişti… Nazım hakkında yazdığım yazıyı beğendirememiştim ama yıllar sonra onu Nazım gibi konuşturmayı başarmıştım…
“Birazcık Halil”i az önce bitirdim. Öncelikle seni tebrik ediyorum. ‘Sende halis bir yazar kumaşı var.’ (Bir an kendimi Nazım, seni de Orhan Kemal sandım iyi mi? Yazdığım Nazım’ın cümlesi de ondandır…) (27.04.2020 11:04)
Güle güle Nazım (Akarsu)* yoldaşım. Sen zaten has Nazım damarından, Hasan Hüseyin toprağındandın. Hep bir eksik kalacağım. Yıllar önce edebiyat üzerinden başlayan ilişkimiz yine edebiyat üzerinden asıl mecrasını buluyordu ki bu sefer de ölüm denen devlet girdi aramıza…
Olmadı, hiç olmadı bu böyle!
Hatırana saygıyla…
Hasan Sever
Zürih, 26 Ocak 2021
*Nazım Akarsu mahlaslı kitapları:
** Bir Tufandır Yaşamak, Ayışığı Yayınları, Şiir
** Bir Tufandır Umut, Ayışığı Kitaplığı, Şiir
** Umutlu Yüreklerin Kıpırtısı, Yeni Dönem Yayıncılık, Şiir / Link – PDF
** Ben Bir Usanmaz Ozanım, Yeni Dönem Yayınclık, Edebiyat yazıları / Link – PDF