Rivayete göre, Şeh Bedrettin’den sonra (ki o daha ziyada teoride kalmıştı; tıpkı en güzel devrimlerimiz gibi), Anadolu’da vücut bulmuş en halkçı ve de hakçı yönetim bu iki delinin eseri olmuştur.
Yönetmenliğini Kartal Tibet’in yaptığı, senaryosunu Osman F. Seden’in yazdığı, 1986 yapım, baş rollerini Kemal Sunal ve Yavuzer Çetinkaya’nın oynadığı, Deli Deli Küpeli (1) filmi, kar ve buza teslim bir Anadolu kasabasında geçer. Filmin hikayesi kısaca şöyledir:
Anadolu’nun (TRT diliyle) şirin bir kasabası “başsız” kalmıştır. Dağlar delen, tek başına İstanbul’u fetheden, ille de Elanora’yı kendine aşık eden ceddin torunları; esnaf-siyasetçi-çete kıskacında can çekişip, yolu yolağı kapalı kasabalarına merkezden gelecek “baş”ın (kurtarıcının) yolunu gözlemektedirler. Bu arada, yakınlardaki bir “deli” hastanesinden firar eden iki “deli,” deli cesareti göstererek kasabaya varırlar. Çeşitli yanlış anlamalar ertesinde, delilerden biri (Kemal Sunal) kaymakam, diğeri (Yavuzer Çetinkaya) hakim olurlar. Rivayete göre, Şeh Bedrettin’den sonra (ki o daha ziyada teoride kalmıştı; tıpkı en güzel devrimlerimiz gibi), Anadolu’da vücut bulmuş en halkçı ve de hakçı yönetim bu iki delinin eseri olmuştur.
Yıllar sonra, Recep Tayyip Erdoğan, “İki Ayyaş’ın yaptığı alkol yasası muteber de, dinimizin emrettiği yasa niye muteber olmuyor” şeklinde ferman yayınlayınca, toz duman arasında aklıma bu film geldi. Sevgili Kemal Sunal ve Yavuzer Çetinkaya’yı hatırlayan ve seyreden çok olsun. Çoğu güzelliğimiz gibi, onlar da, pek muhtemel, henüz tanımadığımız bir gezegenden, Anadolu diyarına ceza çeksinler diye gelmişlerdi.
Koca bir kasaba olan memleketimin, yolları karlı ve buzlu olmasa da, kendi içinde her türlü kokuşmuşluğu barındırdığı kesin. Geldiğimiz nokta, “an itibarıyla,” serhat boylarında la ilahe illallah. Çaldıran’dan, ne-o-liberalizme çılgın bir köprü olan, Teşkilatı Dad u Şen, sonradan görme esnaf hoyratlığında her şeyi pazara çıkarır oldu. Son duraktayız! Şimdi:
Kasabanın delileri olarak, yönetime el koyup, tıpkı filmde olduğu gibi, bütün yasaları tersten yazmak dışında bir kurtuluş kalmış mıdır!
Ünlem işaretiyle bitmiş bir soru cümlesine yılan bile dokunmaz ama, biliyorum, hatırı sayılır bir kalabalığı yanımızda görmeyeceğiz. Ve hatta, dininden bir çakıl taşı bile vermeyecek olanlar yekten karşımıza dikileceklerdir. Onlara, çok değil, bir türküyle yanıt vermeden önce, yine aynı türküden esinlenerek, şu anda İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda nöbet tutan dostlara selam göndermiş olayım:
Şaraplar olsun, kadehler dolsun.
Türküye gelince; çok daha güzeldir: Kaynak kişisi Aşık Ömer Doğan olan bir Bilecik-Bozüyük Türküsü:
“Ayvalar olsun, yiyenler doysun.”
Hasan Sever
Zürih, 31 Mayıs 2013
(1) Buzlar Çözülmeden, Cevat Fehmi Başkut’un yazdığı iki perdelik seyirlik oyun. Türk tiyatro tarihinde adı klasikler arasında geçen Buzlar Çözülmeden, 1965 yılında Cevat Fehmi Başkut tarafından kaleme alınmıştır. Eser, bugüne kadar birçok tiyatro topluluğunca sergilendi. Ayrıca, kitap halinde yayımlanan Buzlar Çözülmeden, özgün adıyla ve Deli Deli Küpeli adlarıyla sinema filmi olarak çevrildi. (Kaynak: Wikipedia)