Her iki taraf da envanterinde yer almayan bir demirbaşla tartışmayı sürdürüyor: Fikir Özgürlüğü. Bilinir ki din formatında hüküm süren ideolojilerde özgürlükler sınırlı ve sayılıdır. Ve hatta bu sınır kadınlar için çok daha sınırlı ve sayılıdır. Bu yüzdendir ki gruplar, minare gölgesi, davul tozu kıvamında bir tartışma sürdürüyorlar.
Bu tartışmanın içinde olmamak ayrı bir şans ama tarafların içinde bulunduğu evren düzleminde bulunmak da yaşamın bir bedeli olsa gerek. Ve bilinir ki her güzellik illa ki bedelim der. İşte bu babımız da bu bedelin bir ödentisi mahiyetindedir; ve ama daha çok, ayaküstü (take away) tarzındadır…
Minare Gölgesi
İsviçre son dönemlerde kitaplara konu olacak malzemeler sunuyor bizlere. Oğul Kaddafi’nin gözaltına alınması ve sonrası, Polanski’nin tutuklanması, Ermenistan-Türkiye ilişkilerini (yeniden) düzenleyen protokole arabuluculuk yapılması ve son olarak da “Minare Kavgası”. Minare kavgası, her zamanki gibi SVP’nin (ırkçı ve sağ etiketli İsviçre Halk Partisi) karşı kampanyasıyla gelip konu oldu klavyelerimize. İbadethanelerine minare isteyen bir grubun başlattığı kampanya, SVP karşı kampanyasıyla karşılaşınca meselenin “cücüğü” arzı endam eyledi.
Güçlünün küstahlığı; despotik!
Güçsüzün takiyesi; ütopik!
“Evet” ve “Hayır” kutuplaşmasının nihayetinde, ortaya “Fikir Özgürlüğü” muğlaklığı çıktı. SVP’nin kampanyasının taşıyıcıları olan pankartlar, İsviçre’nin kimi kantonlarında yasaklandı kimilerin de ise “Fikir Özgürlüğü”dür gerekçesiyle serbest bırakıldı. Yazının muharriri olarak her iki bakış açısı da beni ilgilendirmiyor. Girizgahta belirttiğim gibi derdim “hasım görüntülü hısımların” bu kavramlarla ne kadar ilgili olduklarıdır.
Davul Tozu
Din formatındaki ideolojiler, insanevladının bugüne değin keşfettiği en iltimaslı ideolojiler olarak tarih sahnesinde rol kesmeye devam ediyorlar. Başka hiçbir ideolojik formasyon bu formasyonun kutsallığına, dokunulmazlığına, saygınlığına ve mahremiyetine ulaşamamıştır. Niye? Niyesi, bu formasyonun dönemsel hegemonyalarla uyuşma yetisinde yatıyor. Hiçbir iktidar, yanında din formasyonlu bir ideoloji olmadan dünyaya açılamamıştır. Hal böyle olunca bu formasyonun muhafazası gerekmiştir. İktidarlar el, şekil ve coğrafya değiştirmişlerdir ama öz olarak birbirlerini takip edip, devam ettirmişlerdir. İsa’nın formasyonu Romalıdan bu yana, Muhammed’in formasyonu ise Muhammed’den bu yana iktidar terkisinde yol alıyor. İşte bu terki bugünlerde İsviçre’de aynı ata oynuyor. Kavga bu! Gerisi insanevladının binbir emekle bugünlere taşıdığı ve anlamda tuttuğu kavramların gölgesinde “Davul Tozu” satmaktır; rol çalmaktır.
Muhammedilerin İsevilere, İsevilerin Muhammedilere söyleyecek bir lafı yok; her ikisi de aynı membadan besleniyor. Ve politik arenada birbirlerinin tamamlayanı değil, her zaman olduğu gibi, rakipleridirler. Mümin kılığında ortaya çıkan “isterük” ve SVP görüntüsü altında karşılık bulan “nöd” kampanyaları, birer siyasi örgüt kutuplaşmasından farksızdır. Meseleye kutsallık, mahremiyet ve vicdan gibi kavramlar boca edilince, şeker yerine tuz katılmış bir tatlı misali, henüz ağızdayken mide bulantısı yaratmaktadır.
Tatmamak icap ediyor; zira bulanan mide olsa da acıyı çeken bütün vücuttur.
Hasan Sever
Zürih, 15.10.2009