Su Kanalları

Eskiden öyle miydi? Watt, James Watt, büyük bir tutkuyla buharlı makinenin peşindeyken harçlığını buralardan çıkarırdı.

Kanala kadar yürüyüp geliyorum. Soğuk, yüzümde yoğurt üstü kaymak gibi duruyor. Geriliyor, düzeliyorum. Bütün kırışıklıklarımdan azat, yazısı silinmiş sayfa misali cascavlağım.

Ben aramıyorum; onlar beni buluyor:

Eski Derby Kanalı
Açılış: 1796
Kapatılış: 1964

Buyur!

Hem bu kadar eskiye kitabelenmiş hem de kitabı tutulmuş. Ne gerek vardı; komşulara soruverirdik, o da olmadı şehrin en yaşlılarının kapısını aşındırır “Sir” derdik, “May I ask a question about kanal?” Kevgire dönmüş hatıraların arasında kanala dair bir su birikintisi var mı? Kapısına kadar gitmişiz, elbet bir malumat yumurtlardı. Hem kim çıkıp “yalan” diyecek. Aslında kolay da olurdu; bizim gibi, yaşlılar, “büyük aile” ayağına sokak köşelerine atılmış, birilerinin “ahlakına” teslim edilmiş değil. Vardık mıydı herhangi bir senyör evine topuna para vermeden sohbet çatardık.

Kanal şimdi fantezi dünyası. Eskiden İngiltere’yi birbirine bağlayan sular şimdilerde aylak aylak kıyı dövüyorlar. Ne kaldı dünün şatafatından. Karamış tarlaların arasında bir hoş seda bile değiller. Eskiden öyle miydi. Watt, James Watt, büyük bir tutkuyla buharlı makinenin peşindeyken harçlığını buralardan çıkarırdı. Doyurmaz, ev geçindirmez ya; işsiz kalmaktan da iyidir. Acaba “boş durma beleş çalış” kabilinde bir ingiliz atasözü var mıdır? Varsa da şaşmam ya, ortalama her yerde salaktır. Ve salakların olduğu yerde mutlak atasözleri vardır; makbul ve mefhumdurlar.

Yüce gök, sen bizi James Watt’ın tutkusundan koru! Evlat kurban edecek tanrıya ne lüzum!

Sonra tren gelmiş; hoş da gelmiş. Kanal ekonomisi derin bir krize girmiş; sabotaj düzenlemişler. Trenin tekeri demirden; patlatsan patlamaz, çomak soksan durmaz. Kanal idaresi idare lambası misali; erimiş, erimiş erimiş… Bütün kilitler paslı şimdi. Bir ben tutuyorum yasını bir de salaklığı pasaportuna vizeli turistler…

Hava soğuk, hava çok soğuk. Dalda sincap bıdı bıdıcık. Kuyruk sırtında; tüyler pırıl pırıl. Daldan dala, seke seke, düz yoldaymış gibi geziniyor. Avcılığım aklıma geliyor; utanıyorum.

Ey nişan alıp vuramadığım bütün hayvanlar, sizleri korkuttuğum için özür dilerim.

Derken kanalın toprak dolmuş, dal basmış, ot yeşermiş çukurunda bir tavşan görüyorum. Bugün günah çıkarma günü. “Aziz Peder, bir tanrı sevdim bin günah işledim. Yar bana bir eğlence”

Holmes: Watson, biliyo musun? Türkçe’nin en büyük şairi Nazim Hikmet Ran “Tavşan korktuğu için kaçmaz / Kaçtığı için korkar” der.
Watson: Holmes, yanılmıyorsam o bizden çok sonra dünyaya geldi. 
Holmes: E, o zaman biz nereden tanıyoruz?
Watson: Bilmem.

Hasan Sever
Derby, 21 Aralık 2010