Zor!
Bazı şeyler hakkında yazmak, konuşmak zor. Mesela yalnızlığın kaç çeşidi vardır? Ucundan kıyısından mağduru olduğum Hücre Yalnızlığı, yalnızlıklar içinde kaçıncı sırada gelir? Mesela, o yalnızlığın içinde 150 gün kalabilmek!
Mesela o 150 günlük yalnızlıktan sonra
Gül bahçesine değil
Güneşe oturabilmeye değil
Yoldaş randevusuna hiç değil
Ölüme gitmek
Nasıl bir şeydir!
Zor!
Bazı insanlar hakkında yazmak, konuşmak zor!
Ethem Dinçer, zor olanı kitaplaştırmış.
***
Sizin Veysel
Veysel Güney, 14 Şubat 1957 doğumlu. 10 Haziran 1981 tarihinde G. Antep’de idam edildiğinde (tıpkı, Osmanlı’ya karşı çıktığı için, 1915 yılında Harput’ta asılarak idam edilen Mehmed Ali gibi) 24 yaşındadır. 12 Eylül ‘ün idam ettiği ilk devrimcidir. Bir ev operasyonundan yaralı ele geçirilir. Aynı operasyonda Veysel Güney’in yoldaşı Ali İhsan Özer ve operasyonu yöneten üsteğmen Şahin Akkaya hayatlarını kaybederler. Ali İhsan Özer polis/asker kurşunlarıyla ölür; fakat üsteğmenin kim tarafından öldürüldüğü bugün bile belli değildir. Değildir zira, devlet, Veysel Güney’in üsteğmeni öldürdüğünü iddia etmişse de bunu hiçbir zaman kanıtlayamamıştır. Veysel Güney, faili olmadığı bir fiilden ötürü; sırf ibreti alem olsun diye, 150 günlük “çok hızlandırılmış” bir “yargı süreci”nden sonra, kimseyle görüştürülmeden, asılmadan önce toplamı beş dakikayı bulmayan bir sürede anne, baba ve kardeşiyle görüştürülüp, apar topar asılır. Ama, Veysel Güney’in trajedisi burada bitmez: Devlet, astığı; yani bizzat kanına girdiği bir insanın cesedini ailesine teslim etmez; etmediği gibi nereye gömdüğünü de kimselere söylemez; hatta hatta gömüp gömmediğini bile bugüne kadar ifşa etmez.
Darbenin Kaybettiği Bir Devrimcinin İzinde Sizin Veysel Ethem Dinçer Türkçe 376 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm Notabene, Ankara, 2014 ISBN : 9786055513979

Sizin Veysel, etraflıca araştırılmış, ulaşılabilecek belgelerle kotarılmış, kapsamlı bir 78’li kitabı. Unutulmuş, gizlimizde kanamaya devam eden bir yaramız, kendisi de bir 78’li olan Ethem Dinçer’in cümleleriyle, sanırım, artık üstü bir daha örtülemeyecek denli gün ışığına çıkmış oldu.
Sizin Veysel, yine, Ethem Dinçer’in hepimiz adına, Veysel’e duyduğumuz vefa borcunun ödenmiş küçük bir parçası olacak. Kitap, sadece Veysel Güney’i anlatmakla, onun davasına ait resmi belgeleri orijinallerinden aktarmakla yetinmemiş; o dönemin, çaresizliklerini, içine düşülen yalnızlığı ve devlet terörüne kurban giden, ismi çok az kişi tarafından bilinebilen devrimcileri de bir kez daha bellek sahnemize almış.
Ek 1:
Veysel Güney’in yaralı ele geçirildiğini söylemiştik. Güney, sırtında kurşun olduğu halde (ki eğer Güney’in mezarına ulaşılabilirse, bu kurşunun da bulunabileceği tahmin edilmektedir. Zira çok büyük bir olasılıkla kurşun, Güney’in sırtından çıkarılmamıştır) operasyon timi tarafından G. Antep dışında bir yere götürülür. Amaç, Güney’i infaz etmektir. Gecenin zifiri karanlığında Güney sırt üstü (yara üstü) yatırılır. Telsizden gelen emir Güney’in hemen oracıkta öldürülmesi yönündedir ama timden biri duruma itiraz eder. İtiraz, her ne sebepten olursa olsun, Güney’in 150 gün daha yaşamasına vesile olur. Kitabın bu bölümünü okurken, kendi kendime, ne kadar az şey ürettiğimizi düşündüm. Örneğin, bu, sineması, tiyatrosu yapılması gereken bir hikayedir. Güney’in yüzüne bastırılan bir G3 namlusu ve namluyu tutanın “tamam mı?” (Syf. 38) diye etrafındakilerden olur istemesi, ki “tamam” dense, o karanlık, Güney’in göreceği son aydınlık olacak. Ve daha beteri, Güney, hayatı üzerine yapılan bu tartışmayı, bütün bilinç açıklığıyla idrak etmektedir … Nazım,
“kaşların incecik,
gözlerin badem gibi,”
Tanya’yı yazdı ya, bizim de yanıbaşımızdaki Veysel’i Veyseller’i yazmamız/okumamız gerekiyor.
Ek 2:
Güney’in, “babama mektup yazmak istiyorum” deyip, yazdığı mektup, tam 25 yıl sonra ailesine verilir. Mektubun sonunda, Nazım’ın “anadoluda bir köy”e gömülmek vasiyetine benzer, yol kenarında bir mezar, mezar taşında da yumruk-yıldız vasiyet eder. Malum, yumruk-yıldız, Güney’in mensubu olduğu DY’nin sembolüdür. Güney, mektubu yazıp görevlilere teslim ettikten sonra imam getirilir. Her şeyi “muntazam” yapan devlet, “kul”unun öldürmeden önce onun ruhunu huzura kavuşturmak ister. Güney’in imama söyledikleri, anlayabildiğimiz kadarıyla, yumuşatılarak tutanaklara geçilmiş. Bu hali bile, çok nettir:
“Halkımızın inançlarına saygısızlık olarak algılanmasın ama din adamlarına pek güvenim yok benim.” (Syf. 166)
Charlie Chaplin’in, Monsieur Verdoux filminde, Monsieur Verdoux, asılmadan önce yanına gelen papaza şu muhteşem soruyu sorar:
“Evet, Peder, sizin için ne yapabilirim?”
Chaplin’den Güney’e, öldürülsek de yaşayabilen bir damarız.
Ek 3:
Veysel Güney, Malatya-Hekimhan-Davulgu doğumlu. Güney’i, daha önce, bir çalışmam vesilesiyle sınırlı internet kaynaklarından araştırdığımdan Davulgu ismi dikkatimi çekmişti. Bundan olsa gerek, Sizin Veysel kitabında Davulgu’nun tam beş değişik şekilde yazılmış olması dikkatimi çekti:
Syf. 81 Davulkuyu
Syf. 90 Davulku
Syf. 102, 122, 150, 155, 292 Davulgu
Syf. 135 Davuku
Syf. 172 Davulğu
Syf. 239, 240 Davulkulu
Devletin, köy hatta kasaba hatta hatta şehir ismini yanlış yazmasına şaşacak yaşı geçtim; zira kurmadığın kent senin olmuyor; biliyorum. Davulgu ismi resmiyeti ifade etmesine rağmen, örneğin, köyün internet sitesi (çalışmamakla beraber) davulku.net olarak açılmış. Yerleşim yerleri isimleri, içinde yaşayanlara dair en eski (yahut yeni) tarih bilgilerini içerdiğinden, hep dikkatimi çekmiştir. Yine doğduğum köyün, ikinci dönem bronz çağına ait bir höyük üzerinde kurulmuş olmasına rağmen köksüz ve tarihsiz olmasından, “davulgu” isminden, acaba Veysel Güney’in “isyankar” “militan” “inanmış” devrimciliğine dair bir ipucu bulabilir miyim diye düşündüm. nisanyanmap.com’a göre davulgu ve türevleri şöyle sıralanmış:
Davulga köy – Hocalar – Afyon
Davulga bld – Emirdağ (Davulga bucağı) – Afyon (Azeri yerleşimi)
Beşkavak köy – Saraykent (Karamağara bucağı) – Yozgat, 1928 K: Davulga
Davulgu köy – Hekimhan (Hasançelebi bucağı) – Malatya (Alevi yerleşimi)
Davulgu isminin nereden geldiğini bilememekle beraber, Büyük Türkçe Sözlük, davulgu için, “Kocayemiş ağacı ve meyvesi.” tanımını vermektedir. Kocayemiş meyvesi (davulgu) liçiye çok benzeyen bir meyvedir:
Kabuğu zırhlı, meyvesi etli, çekirdeği büyük.
Dağ Çileği de deniyor.
Veysel’e mi benziyor ne.
Hasan Sever
Zürih, 4 Temmuz 2014
Veysel Güney (Vikipedia maddesi) için tıklayınız