“Kral Hırsız”

Bir insanı sihirle öldürmeden önce kahvesine birkaç damla siyanür koymanız gerekir.

1 Kasım (2015) seçimi için sandık başına giden cumhurbaşkanı, “Sandıktan çıkacak halk iradesine herkesin saygı duyması gerekir” diyordu. Bir önceki seçim (7 Haziran 2015) Kuiper Kuşağı’ndaki gök cisimlerinin karmaşık yörüngelerine bakılıp yapıldığı için pek tabii kabul gerektirmemişti. Ama durum değişmişti. Cumhurbaşkanı kahvemize kendi elleriyle siyanür damlatmış, az sonra ortaya çıkacak sihirden emindi.

Matematik tahsili görmüş biriyim; ama bu yazı için tercihimi edebiyatçılıktan yana kullanıyorum. Değilse piyasadaki verileri toplayıp, onları grafik haline getirip konuşacak kadar İlmi Hesab sahibiyimdir.

İlk ve hayati sorum şu:

Kimin bilgilerini, kimin verilerini?

Ülkede beş ay önce bir seçim yapılmış. Seçim, iktidarın iktidardan olmasıyla neticelenmiş. Lakin, iktidarı elinde bulunduranlar, durumu kabullenmemiş, ülke yeni bir seçime sevk (ve idare) edilmiş. Netice: İktidar partisinin zaferi.

Heyyyooo!

Dalga geçiyorlar!

Bunun sosyolojik, psikolojik tahlili olmaz! Yapılacak olan ilk ve tek şey bundan şüphe duymaktır.

Şüphe!

Elimizde veri yok. Kimseyi suçüstü yapabilmiş de değiliz; ama bütün bunlar aklımızı ve özellikle sezgilerimizi bir başkasına teslim etmemizi mi gerektirir!

Elinde devlet güç ve olanaklarını bulunduran parti, beş ay önce düştüğü çukurdan “sihir”le çıkıvermiştir. Bundan daha büyük suçüstü olur mu?

Yok efendim, Kürtler, Türk milliyetçiliğine sığınmışlarmış. Bu da yeni bir toplumsal tahlil gerektirirmiş. Güya başarısızlıklarını kapatmak için zeki-şirinlikler peşindeler!

Kimsenin insanların onur ve haysiyetiyle oynamaya hakkı yoktur.

İktidar partisi Van ve Amed’te (ve hatta İstanbul’da) hezimet mitingleri düzenlemiş, rezil olmuştur. Yetmemiş onca canımızı almış; fakat kimse korkudan bir köşeye sinmemiştir. Devletten iktidardan korkan insan teslim olacaksa, en başta, gider o mitinglere katılarak teslim olur; kendini gösterir. Yok mitinge gitmeyecek kadar cesur ama oy kabininde tek başınayken korkudan iktidar partisine oy verecek kadar pısırık. Bu mu tahlil!

Hadi oradan!

Son derin nefeslerini aldılar. Umut bizden yana.

Soldan öğrendiğim en önemli şey, hayatın da tıpkı bilim gibi sade olduğudur.

Bu yazıyı elinden oyuncağı alınmış bir çocuk mızmızlığıyla yazmıyorum. Benim oyuncağım yani iktidarım hiç olmadı. Umarım bir gün olur ve ben onu kırarım.

Evet oyuncağım olmadı ama, şükür, aklımı ve sezgilerimi hep koruyabildim. Onlar hep benim, bizimdiler.

Çok sade bi’şeyden bahsediyorum. Ülkem şu anda, kralın hırsızlığına teori üreten akılsızlarla dolu; ama bizim işimiz akılsızlarla değil çocuklarla… Ne diyordu o çocuk:

Kral hırsız!

Hasan Sever

Zürih, 3 Kasım 2015