Yuva Sökümü (Söküm Yazıları 5)

Yuva Sökümü

Yuvaya gecikmişti. 

Kış, baharın payından alır, yahut baharla yaz arası kısa sürerse bazı kuşlar yuvaya gecikirmiş.

Belki de,

Belki de kötü biri; ama çok çok kötü biri yuvasını dağıtmıştı. Öyle ya, yuvası dağıtılmış kuş, -insan misali- erinmez yeni bir yuva yapar; ama yıl çok zor geçer.

*

Buğday tarlasının rengi sarıya dönüp, tane yüklü başakların gözü toprağa bakmaya başlayınca, ilk orak; siyah, çatal dilli yılan gibi tarlaya girerdi.

Biçim başlamıştır.

Buğday biçmek zordur; çok zordur hem de. Daha zoru pamukmuş diyorlar ama, hiç pamuk toplamadığım için bilmiyorum.

Benim de bir orağım vardı: Boyu boyuma, sapı elime uygun.

Henüz, bir orta boy halı kadar yer biçmiştik ki, iki orak ötemden bir kuş havalandı. Merak ettim. Buğdayın içine doğru boynumu uzattım, o da ne: Kuş yuvası.

Hiç kuş yuvası gördünüz mü?

Karga yuvası hariç ama 😉

Avuç içi kadar. Pamuk gibi. Sıcacık.

Büyük bir marifetle buğday sapları birbirine bağlanmış, ortasına yuva kondurulmuş. Yuvanın içinde iki çıplak boyun, sarı ağız, şipşirin, avaz avaz bağırıyorlardı. Anne kuş, çok değil, az ileriye konmuş, feryat figan ediyordu.

Babam yanıma geldi.

“Şöyle etraflıca biç. Biraz buğday bırak ki yuvayı kimse görmesin.”

Aynı tarlada, yan yana: Biz buğday biçtik, o yavrularını büyüttü. 

*

Toprak aynı toprak, su aynı su, güneş aynı güneş …

Babamı, kuş yuvası uğruna bir deste buğdaydan vazgeçirten Mavi Gök aynı Mavi Gök.

Peki bu zulüm?

Bunca insanı yerinden yurdundan eden bu zulüm kimden?

Bu koooskoca dünya nasıl oluyor da yetmiyor bize?

*

Fotoğraf, Zürih – Glattbrugg’dan.

Hasan Sever

Zürih, 3 Ekim 2014