“Bir sorum daha olacaktı!

Columbo

Yazıya aktarılanın veya filme kaydedilenin idealize edilmeyle malul olabileceğini kabul ediyorum. Ama bu, hikayenin gerçeklikten ipucu almadığı anlamına gelmez. Zaten aktarılan hikaye gerçekliğe bağlı değilse dikkat dışıdır; unutulur ve unutulması insanlık hafızasının zayıflığına sebebiyet vermez. Sanatın, onun üreticisi olan sanatçının ve tüketicisinin (sanatseverin) üzerinde yer edindiği düzlem, pek şaşırtıcı olmayan bir biçimde, ideal ile gerçeklik arasındaki salınım çizgisinde konumlanır. Sanatsal üretim bu konumlanmaya binaen aromasını ideal ve yaşama dair olmadan alır ama meyil gerçeklikten yanadır. Bu biz insanların bir eksikliği değilse de gelişmişliği de sayılmaz. Ve sanat tam da bu eksiklik-gelişmişlik tartışmasının tetikleyicisi ve sonucu olarak ortaya çıkar. 

Babımıza konu olan Komiser Columbo, girizgaha paralel, sanatsal inceliğinden ziyade gerçekliğe yakın durmasıyla ele alınacak…

Komiser Columbo 

Komiser Columbo karakteri 60’lı yılların sonunda ABD’nin NBC televizyonu için filme alınmaya başlanan Columbo adlı diziden ortaya çıkar. Dizi yayınlanır yayınlanmaz, şimdiki moda deyimle, reytingleri altüst eder, yapımcıların dahi beklemediği bir yayın başarısı yaşanır ve ilk yayın yılında Komiser Columbo’yu canlandıran Peter Falk’a Emmy ödülü kazandırır. Komiser Columbo, pejmürde, gösterişsiz, buruşuk paltolu ve elinde purosu eksik olmayan keskin zekalı bir ufak tefek adam tiplemesidir. Yüzünü kimsenin görmediği bir eşi, Kavlü Bela’dan kalma bir arabası ve adı Köpek olan bir köpeği vardır. Columbo’ya ait aile bilgileri dizi boyunca sadece cümle aralarında geçer. Aslında seyirci sadece “yalnız insan” Columbo’yu seyretmekle yetinir ve bu büyük bir kalabalıkla sunulduğu için karakterin yalnızlığı pek göze çarpmaz. 

Columbo New York’ta doğup büyümüş, İtalyan göçmeni bir ailenin mensubudur. Kore gazisidir(!)  Savaştan sonra New York 12. Bölge’de polis olarak göreve başlar. 1958 yılında Los Angeles’a taşınır ve biz, kahramanın hayatının bu kesitine tanık oluruz. Columbo karakteri pek büyük bir talihsizlikle televizyon ekranında doğmuştur. Bu nedenle meslektaşı Holmes’un sahip olduğu edebi lezzete ulaşamamıştır. Televizyonun kadir kıymet bilmezliğine rağmen ayakta durabilmiş olması ise onun ne kadar edebi meyilli olduğuna işarettir. Henüz sinema ve televizyonun beyinle yapıldığı bir dönemin yapımı olması ise onun/bizim talihi(miz)dir. Ve yine Columbo karakteri insan zekasına övgünün kim tarafından yapılırsa yapılsın, bir başarı ve derinlik getireceğinin de kanıtıdır (1)

1968 yılında yayın hayatına başlayan Columbo dizisi Sherlock Holmes ile günümüz polisiye dizilerinin tam ortasında, hatta geçiş hattındadır. Holmes ile edebi zirvesine varan “beyin antrenmanları” Columbo ile televizyona/hayata indirgenmiş ve oradan da günümüzün sırf aksiyondan müteşekkil dizilerine evrilmiştir. Columbo ikisinin ortasında bulunmasından mütevellit hem düşünsel hem de teknolojik ağırlıklıdır. Bu teknik günümüzün tekniğinden farklıdır. Columbo bir delili polis laboratuarında (2) inceletir ama bu sadece ona bir fikir verir. Dönemin ileri teknolojisi olan bilgisayar ve faks için “ne heyecan verici” diyecek kadar o teknolojinin dışında ve hayranı konumundadır. Ama bu onun, bilgisayarda yazılmış bir yazıyı ve faks kullanılarak kurulmuş bir aldatmacayı aydınlatmasına mani değildir. Günün teknolojisinden uzak olması, sosyal bilimciler beni bağışlasın, ki ben de o cenahtanım,  onu daha ziyade bir sosyal bilimci yapar. Bu manada günümüzün unutulmuş akıl ve zekalarına en iyi örnektir Columbo. 

Columbo dizisi, televizyonda gösterilme süresi (3) göz önüne alındığında günümüzün uzun erimli dizilerinin kılavuzu konumundadır. ABD menşeli  televizyon ve sinemanın günümüz insanını ekran ve perde karşısında saf tüketici konuma düşürdüğü göz önüne alınırsa yine bir ABD mamulü olan Columbo dizisi bir entelektüel çaba olarak bile ele alınabilir. Cinayet mahalline başka bir gezegenden gelmiş gibi paldır kültür dalan “purolu adam” hem bir düşünme hem de bir zeka ziyafeti sunar seyirciye. Katil bellidir. Kimsenin katilin kimliğine dair spekülasyon yapmaya ihtiyacı yoktur. Başka bir yazımla sorunun sonucu bellidir; as’lolan ona nasıl ulaşılacağıdır. Bu tarz, yani tersten kurgu, klasik polisiye hikayelerinin çok ötesinde durur. Katilin kim olduğunu bilen ve cinayetin nasıl işlendiğini gören seyirci, komiser Columbo kişiliğinde kendi zekasına bir gönderme yapar. Devir, henüz insan aklının teknolojik ürünlere kurban edilmediği bir devirdir. 

Şimdilerde ekran ve perdelerde sadece vurdu-kırdı tarzı hikayeler dönüyor. İngilizler 007 ile Holmes’un öcünü alırken, Amarikalılar bilcümle Hollywood yapımlarıyla Columbo’nun insan zekasında bıraktığı izi silmekle meşguller. Her iki ricat da çağımız insanının sığlaşma seyrine tekabül ediyor. Sinema salonundan veya ekran başından ayrılanlar birbirlerine efektlerden, kullanılan araçlardan ve silahlardan öte hiçbir şey anlatamıyorlar. Kimsenin gözünde, beyne verilmiş suyun saflığında bir çelik parıltısı gelip oturmuyor. Bu, aynı zamanda, günümüz insanının kendi yarattığı ürüne tapmasının da fotoğrafıdır. Ne yazık! 

Babı kapatırken

Sherlock Holmes muammayı çoğu zaman Baker Street’teki odasında çözer. Onun olay mahalline intikali genellikle cümleye noktayı koymak içindir. Roman karakterinin idalizmine yakın durduğu içindir ki Holmes, genellikle suçluyla değil mağdurla muhataptır. Ve yine Holmes, cinayetlerle değil daha ziyade muamma durumlarla meşguldür. Babımızın kahramanı Columbo ise daha çok yaşamın içinde ve daha polisiyedir. Columbo neredeyse tamamen cinayetlerle meşguldür ve maktul/mağdurdan çok katil ile mesai halindedir. Farkı da buradan gelir zaten. Columbo bir soruşturma tekniği (4), Holmes ise bir düşünme tarzıdır (5). İkisi de ama, keskin zekalı, sağlam gözlü, analitik düşünebilme yetili ve entelektüeldir. Holmes’ta bu aşikar Columbo’da ise üstü örtülüdür. Columbo’nun sanatla ilgisini bilmeyiz ama bir tablodaki fırça darbesinin hangi ruh haliyle atıldığını bildiğini biliriz. 

İyi okumalar/seyirler…

Hasan Sever

Zürih, 22 Temmuz 2009


(1) Yapımcılar bu işi en nihayetinde para için yapıyorlardı. Onların bir roman yazarı gibi sanatsal kaygıları yoktur. İşverenin NBC televizyonu olması da “ekmek parasının” mesele olmadığını göstermektedir. Bütün bu “tuzu kuru”luklara rağmen Columbo, karakter olarak sağlamlığını ve bütünlüğünü ispatlamış ender televizyon yapımlarındandır.

(2) Burada övgü o testi yapan makineye değil, makineye o testi yaptıran beyinedir; yani günümüzün neredeyse tam tersi.

(3) 1968 yılından 1978 yılına kadar ve yine 1989 yılından 2003 yılına kadar kesintisiz ekranlarda boy göstermiştir. Ekranda ilk görünmesi ise 20 Şubat 1968 tarihinde, ABD’nin NBC televizyonunda olmuştur. 

(4) Bu soruşturma tekniği Columbo Etkisi adıyla da bilinir. Teknik şöyledir: Soruşturmacı (Columbo) işi aptallığa vurur; sanki sıradan biriymiş ve mesaisini tamamlamaktan başka bir düşüncesi yokmuş havası yaratır ve hatta karşısındakini övücü cümleler kurar. Soruşturmacının aptallığına kanaat getiren zat (katil) kendisini o kadar emniyette hisseder ki cinayete ait bazı ip uçlarını, sırf zekasını kanıtlamak ve karşısındaki (biçare) memura yardım etmek için, kendiliğinden ifşa eder. Bu sahne Columbo dizisinde her bölümde tekrarlanır ve sahne, Columbo’nun tam ekranı ter edecekken dönüp alnını kaşıyarak “Bir sorum daha olacaktı” girizgahıyla başlar.

(5) Bk.  Bir teorin var mı Watson?