Entelektüel

Şaka da olsa, ki her şakanın en az yarısı ciddidir denir, isimlendirmeye itirazım var. (Avrupalı entelektüelin kilise eleştirisi, benim cami eleştirimden daha köklü olduğundan, düşünsel devamlılığı da benimki kadar kopuk değildir. Onun eleştirel duruşu düşünsel devamlılığını, benim eleştirel duruşum düşünsel kopukluğumu tetikliyor.)

Bence içtenliğimizi, “mesai”den “yaşam biçimi”ne terfi edip etmeyeceğimiz belirleyecek. Aynı sorunlar karşısında nasıl “farklı” pozisyon alabildiğimiz veya alamadığımız esas rengimizidir. Daha önce bahsi geçti, bir nesircinin günlük hayatın sorunlarını dile getirirken “çocukların okul parası…” şeklinde bir sızlanmasına denk gelmiştim. Benim için bu sızlanmadan sonrası teferruattır. Hariçten gazel okumadığım bilinsin diye yazıyorum, bir babayım ve “okul” meselesi büyük bir meseledir. Ama ben henüz “okul sistemi” meselesini aşamadığım için “okul parası”nı bu kadar kolay telaffuz edemiyorum. Eğer bütün büyük cümlelerden sonra “sorun” karşısında “ortalama”nın tavrını alıyorsak farkımız nerede? Bir yazarın öncelikli meselesi çocuklarının “okul parası”mıdır yoksa “okul”un kendisi midir? Eğer nihayette aynı kalıba kek olacaksak neden farklı bir “tarif”le taltif edilmeyi talep edeceğiz? Ki buna, hakkımız da yok zaten!

Entelektüellik bir meslek değildir; bir geçim kaynağı hiç değildir. Geçim kaynağı olan her şey önünde sonunda bir bağla sisteme bağlanmak zorunda kalır. Kaldı ki sistemin o bağı kurmada, sıkı ve sürekli zinde tutmada ne kadar istekli olduğu günümüzün malumu. Tekleştirilen insanın aynı anda birkaç şeyi yapabilmesi bir “tanrısallık” olarak algılansa da bu hiç de öyle değildir. İnsan beyni, sınırlara zorlanmadığı sürece pekala bir çok şeyi aynı anda kotarabilmeye muktedirdir. Bir mühendis felsefeden, bir felsefeci mühendislikten anlamadığı zaman eksiktir. Ama güncel durum hiç de böyle tezahür etmemekte. Vaziyet muhteşem bir tezatlık içinde. Ne diyor “günlük klişe” Bilgi, ulaşılabilirlik açısından, tarihi zirvesinde bulunuyor. Peki bu cehalet? Bunu neyle açıklayacağız.

Her gazetenin, bir kaç “bilgi pazarlamacısı” hangi ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır?

Bir konuda kapitalizmin hakkını teslim etmek gerekiyor: Hiçbir ihtiyacı “es” geçmez; çünkü ihtiyaç para demektir. “Cevap” arayan insan, soru sormayı unuttuğundan, bulduğu cevabın başkasının sorusuna ait olduğunu da bilemeyecek durumdadır. Hem nasıl olabilir ki! Üretilmiş bilgiden bihaber olan insan, bilginin ne ve kimin için üretildiğine nasıl vakıf olabilecek. İşte burası entelektüelin ortaya çıktığı noktadır. 

Entelektüele gelince: Yaşadığı hayattan daha büyük bir propaganda yöntemi yoktur. İşte bu yüzden, gerekli olan, “mesleki” bir profesyonellik değil “hayati” bir yaşam tarzıdır.

Hasan Sever

Zürih, 2 Mayıs 2015