Zürih’in Çeşmeleri

Çeşme Lindehofstrasse - Oettenbachgasse kesişimi, Zürih. Su Duydum romanımda Feride ile Ferdi'nin başında sohbet ettiği çeşme.

Hayatın süsü yok; ona dekoru biz veriyoruz. Hayatın kafiyesi, bizim tasarladığımız manada ölçüsü ve yine kulaklarımızın alıştığı basitlikte bir melodisi yok. Çok daha karmaşık ve belki de çok daha büyük bir düzenlilikten kendimize prototipler çıkarıyoruz. Şehirlerin sokaklarında arzı endam eden heykeller, anıtlar ve çeşmeler de bu prototiplerin birer örneği olsa gerek.

Zürih, yaklaşık 1200 çeşmesiyle, çeşme sayısı bakımından dünyanın en zengin şehirlerinden biridir. Bu çeşmeler, en kalabalık caddeden en tenha yürüyüş yoluna kadar her yerde ve hiç beklemediğiniz anda karşınıza çıkıverirler: Vanasız, bakımlı ve süreklidirler. Hikayesi bir turiste ilginç gelebilir ama gerçekliğinin turistle bir ilgisi yoktur. İnsanlara su ulaştırma gayesiyle başlayan hikaye, zamanın ruhsuzluğuna kurban edilmemiş ve bir sürekliliğin insan ruhunda yarattığı rahatlık ve yerleşiklikle günümüze kadar gelmiştir.

Aslında bu çeşmeler dünün, dünden kalanın ve günün hayhuyu içinde unutulmuş olan hayatların bir akar halidir. Akarken baktığımız, bakarken gördüğümüz işte o hayatlardır. (*)

Hayatlarımızı teslim edebileceğimiz, sudan daha temiz, sudan daha kadim, sudan daha dost ne bulabiliriz ki. Batarsak biz batarız ama yaşadıklarımız hep su yüzünde kalır. Şehirler, ağaçlar, toprak, taşlar ve ruhlarımız; hepsi aynı suyun üzerinde yolculuk yapar. Suyu olmayan şehirlerin ruhsuzluğu, suyu olmayan şehirlerin bunalmışlığı, suyu olmayan şehirlerin şehir olamamışlığı bundandır. Su, çünkü, içinden geçtiği şehrin cerahatını da alır.

Su, çünkü, içinden geçtiği şehrin cerahatını da alır.

Zürih bir şehirdir zira çeşmesi vardır. Zürih’in çeşme başında kuşları ve o kuşların kanatlarında gümüş vardır. Gümüş kanatlı kuşların kentidir Zürih. Tüylü, yumuşak ve nezaketinin bir sebebi de budur. O çeşmelerde su, bir şehrin ruhuna akan nefes gibidir. Ve bu nefesin Limmat Çayı ve Zürih Gölü ile bir hesabı yoktur. Zaten şehir olmak da hesapsız olmaktır. Başka türlüsü bir başka şehrin gecekondusu olmak demektir…

Zaten şehir olmak da hesapsız olmaktır.

1200 çeşmenin hepsi aynı şebekeye bağlı değildir. Çeşitliliğin, çok sesliliğin belki de, korosudur onlar. Eğer şehir, çevresinin bir özetiyse bu özetin bütün bir çevreye ayna tutması gerekir. Aynı dereden kırk su, kırk dereden kırk suyla bir değildir. Su kesintisinin bütün şehri etkileyebileceği “bir an” düşünülerek tasarlanmış çeşmeler şimdilerde bir hoş seda olarak akıyorlar musluklardan. Hoş seda, su olunca çok daha hoş oluyor. Su, bir turistin pet şişesinde, bir öğrencinin avucunda ve bir güvercinin gagasında önce hayat, sonra su oluyor.

Aynı dereden kırk su, kırk dereden kırk suyla bir değildir.

Aslında şaşılacak bir durum. Her şeyin paraya çevrildiği Zürih gibi bir finans merkezinde; banka binalarının gölgesinde, sigorta şirketlerinin avlusunda su olabilmek ve sudan bedava olmak çok düşündürücü. Geleceğimizin su savaşlarıyla belirleneceği şom ağızlığı düşünüldüğünde, bu,  tuba ağacının gölgesinde zemzem içmek gibi bir şey. 

Evet, uğruna savaşmak için sudan daha büyük bir sebep tasavvur etmek zor fakat anlamı hayat olan bir şey için, hayata kıymanın bir anlamı var mıdır acaba?

Hasan Sever

Zürih, 14 Temmuz 2010

(*) Hasan Sever, Su Duydum, Ayrıntı, 2017, s. 79