A380, Zürich havaalanının güney pistinden gövde kaldırdıktan takriben on saniye sonra sağ kanadıyla Glattbrugg’u gölgeleyip; önce sola, çok ilerde sağa kavis yaparak, göğün mavisinde kaybolur. Devasa bir uçaktır. Diğer uçakların gürültüsü, A380’in ise, zil gibi, titrek ve duru bir sesi vardır.
A380’in, Glattbrugg’u gölgeleyen sağ kanat ucu, Havaalanı-Zürich arası çalışan 10 numaralı tramvay yolunca ikiye ayrılmış bir buğday tarlasının üstünden geçer. Buğday tarlası, önüne set çekmiş UBS binası ve sağlı sollu çevrelemiş iş merkezlerince tutsak edilmiştir. Fotoğraf, kaç yüzyılın özetidir kim bilir; fakat yine de; gri, insanı içinde kaybeden, kare kare ufalanmış çalışma ofislerinin dışarıya kör bakan pencerelerine karşı; boyuna posuna bakmadan başak başak dik durur.
Bahar bir çılgınlıktır Zürih’te.
Güneş biraz daha ışısa, çiçekler döşlerini biraz daha açık tutsa, çıldırıp derviş olursunuz. Hele buğday tarlasının içindeki gelincikler; devrim kortejine konmuş uğur böcekleridir onlar. Ah başak taneleri. Sizden daha iyi devrim mi olur? Kabuğunda, ama köküyle dünyayı sarmış; zülfü, rüzgarda köpüklü dalga; tanecik, damlacık, satranç tahtasında uçsuz bucaksız; yere düşse yeşerir, boğazdan geçse kan olur.
Hafta içi saat on ikiyi vurduğunda, Can Yücel’in “mısır tanelerine üşüşen güvercinleri” dolar ortalığa. Büyük binaların önleri, teneffüse çıkılmış okul bahçeleri gibidir. Grup grupların en kalabalıkları Uzak Asyalılarındır. Hemen hemen herkesin elinde küçük bir atıştırmalık; sağ pantolon ceplerinin üstünde sarkan giriş kartları, ortak aksesuarlardır. Kimisi dalgın, ufak ufak yeri tekmeler; kimi tek başına kulağında kulaklık; kimi kurbağalı havuza eğilmiş ses arıyordur.
UBS’in tramvay yoluna bakan cephesinin önü Kurbağalı Göl. Her yanından geçişte aklıma aynı çaprazlık gelir:
“Dünyayı bitirdiniz, vrak!”
“Bizi tutsak ettiniz şu boktan gölete, vrak!”
“Düşün dünyanın yakasından, vrak!”
Kurbağalar durmadan vraklıyor; bizse seyrediyoruz…
Buğday tarlasının UBS köşesinde iki delikanlı yürüyor. Tiril tiril, gram yağ yok vücutlarında. Siyah-beyaz giyinmiş; ikisi de çok bakımlı. Biri tarlayı gösterip, ne ekili olduğunu soruyor. Aldığı yanıt kısa:
“Galiba buğday.”
Geçip gidiyorlar. Buğday tarlasıyla başbaşa kalıyorum. En yakındaki başak tanesinin kulağına eğilip,
“Bak bu iki çocuk; bu iki bakımlı, hatta yakışıklı çocuk, bankada çalışıyorlar. Birazdan – belki de sabahtan yapmışlardır – Tokyo borsasındaki buğday kağıtlarını Yen üzerinden, Zürich borsasına İsviçre frangı olarak aktarıp; Frankfurt borsasında Avro ile çarpıp, New york borsasına Amerikan doları olarak satacaklar” diyorum.
“Nasıl olur,” diyor başak tanesi, şaşırarak, “daha bir gün olsun göz göze gelmedik.”
Yanıtsız gözlerle bakışırken, üstümüzden A380’in sağ kanat gölgesi geçiyor.
Hasan Sever
Zürih, 31 Mayıs 2012
2022’den Bir Not: Buğday tarlası yok artık. Koca, metal kaplama bir Data Center inşa ettiler üstüne…