Bir orta Avrupa kentinin tren garını biliyorsanız, o kentin yabancısı değilsinizdir. Kaybolmazsınız. Şehrin neresinde olursanız olun, yolunuz Roma’ya bağlanmadan önce o kentin tren garına bağlanır. Gerisi size kalmış, ya aforozu göze alır dünya yuvarlaktır dersiniz ya da Aziz Petrus meydanına bir bilet alırsınız; fakat, her iki durumda da konforunuz garantidedir.
Üç şey olmak isterdim: Makinist, radyo sunucusu ve tarihçi. Makinistin raylara mahkum güzergahında bir monotonluk; radyo sunucusunun sesinden mürekkep programında bir tekdüzelik ve tarihin tarih olmuşluğunda bir geçmişlik bulabileceklere yazıyorum: aman ha taş olursunuz…
Zürih’i neresinden tutup kaldırırsanız bütün şehri kaldırmış olursunuz?
Ne eksik ne fazla; şehirler caddelerinden katlanır, semtlerinden asılır, meydanlarıyla serilirler. Katladığınız veya astığınız şehir semtlerinden taşıyorsa şehriniz ölçüsüz demektir; benim ülkemde gecekondu deniyor buna. Ne müthiş bir isim: gece ve kondu… Orhan Veli, İstanbul için “Orta yeri sinema” der, şairanedir. Bir şehrin ortası sinema olursa çeperi karanlık olur; yeke yektir.
Zürih’in orta yeri Hauptbahnhof. Ve o Hauptbahnhof’u kambur tavanından tutar kaldırırsanız şehri yekpare kaldırmış olursunuz: Göl bir yanda, Höngg bir yanda kalır. Zürichberg, Uetliberg’le uç uca gelse de, Oerlikon taşar; çünkü orası şehrin ikinci kısmıdır. Oerlikon, şehir içinde şehirdir; safi bölücü…
Kıta Avrupası endüstri devrimini şehirleri arasında salınan ırmaklar üzerinden yaşadı. İsviçre, Bodensee’den kopup gelen ve Schaffhausen’daki şelalenin hemen altından itibaren taşıma işine yol olan Ren nehri sayesinde Basel’a kadar, Basel’dan öte de Almanya bu ırmakla işini gördü. Ren nehri, Fırat kadar karizmatik ama daha bir yüzeyde akar. Fırat, kimi yerlerde vadinin göğsüne gömülürken, doğu zevkine uygundur; Ren daha bir iş görür vaziyette ve şehir aralarında akar; Avrupa disiplinine uygundur. Suyun, her şeyde olduğu gibi, endüstride de hayati bir rol oynamasından sonra “hamallığı” demiryolları alır.
İsviçre’de demiryolları, ülkenini coğrafi zorluğuna tezat, Alpler’in her noktasına kadar ray sermiştir. Kapitalizmin mucitleri, demirin demire temasında bir kızıllık görmemiş bilakis o teması baş tacı yapmışlardır. O mucitleri İngiltere ve Hollanda üzerinden kopyalayan Helvetler işi yük taşımak olan vagonlara bir de insan yüklemişlerdir. Şimdi her daim, kızılın kızıllığına boyanmış yumurta tipli lokomotifler gelir Zürih garına.
Ortaokul yıllarımın üzerinde geçtiği Ankara Garı bu “bahnhof”ların yanında bir kasaba istasyonu gibi kalır. Bizde tren garları yolunu kaybetmişlerin, Avrupa’da yolunu bulmak isteyenlerin uğradığı yerlerdir. Bizde “İstasyon Caddesi” bir terk edilmişlik, Avrupa’da “Bahnhofstrasse” bir buluşma fotoğrafıdır. Kim ne derse desin şehirlerimizin iki eksiğinden biridir istasyon; diğeri mi? Su.
Zürih Tren İstasyonu bir Kopfbahnhof’tur (Kafa İstasyon); son duraktır yani. (1) Bu tür istasyonlarda lokomotif yer, tren yön değiştirir; tıpkı kanın, insan beyninde yolculuğunun son durağına varıp oradan kalbe dönmesi gibi.
İstasyonun üç çıkışı vardır.
Güney çıkışı Alfred Escher’e, Bahnhofstarsse’ye, şehre çıkarır sizi. Merkezi olan bu çıkıştır. Alfred Escher, Zürih şehrinin kederinde kalem oynatmış, yıllarca kentin siyasetini belirlemiş, demir yollarının yapımında öncü rol oynamış bir girişimcidir. Şimdi gün yirmi dört saat güney çıkışında heykel halindedir. Bu tür heykellere hep acımışımdır. Heykelin Almancası Denkmal’dir, Statu diye de geçer ki çok mantıklıdır çünkü o bir statü, statüko ve ölüdür.
İstasyonun doğu çıkışı sizi Limmat çayına çıkarır. Hemen ötesi Central, Niederdorf ve oranın da üstü üniversitedir. ETH terasından şöyle bir kanat çırpsanız, bahnhof binasına rüzgarınız çarpar. O kadar üst üste ve yan yanadırlar.
Kuzey çıkışı, Landesmuseum’e çıkar; bütün “piyasa olamamış” müzeler gibi tenhadır. Müze duvarı, istasyona, bir kale duvarı gibi bakar. “Bütün kapılarım kapalı” der gibidir. İstasyonun zaten o duvarla bir muhabbeti yoktur.
İstasyonun kambur tavanı büyükçe bir alana kapaklık yapar. O kapağın altında hareket eden insanlar, bir tencerede kaynamaya yüz tutmuş suyun kabarcıkları gibidirler; gider gelir, ayrılır birleşir; büyür küçülürler. Eğer gücünüz yeter de o kapağı kaldırırsanız altında fokur fokur bir şehir göreceksiniz. Ve unutmayın, o suyun bir damlası da sizsiniz.
Hasan Sever
Zürih, Temmuz 2010
(1) “Durchmesserlinie Altstetten – Zürich HB – Oerlikon” projesinin hayata geçirilmesinden sonra bu durum kısmen değişti. Artık Cenevre-Basel yönünden gelen bir tren Zürih Airport-St Gallen yönüne gitmek için yön değiştirmek zorunda değil.