Siyasetle uğraşanların malumudur: İktidar kirletir. Kirletir çünkü iktidar statükoyu korumadan yana tavır koyar. Bu tavır onun tercihi değil zorunluluğudur.
Aleviler bela mı derman mı arıyor?
Daha önce de yazmıştım: Din bir iktidar aracıdır ve tarih sahnesine çıktığından bu yana ya iktidarda ya da iktidarın terkisinde olmuştur. Anadolu platosunda Osmanlı formülasyonu iktidara evrildiğinde terkisinde İslam, İslam’ın Sünni, mezhebi vardı. Osmanlının yerine bina edilen Kemalist Cumhuriyet şeklen halifeliği tasfiye ettiyse de özünde dini, terkisinden indirmedi. Her ne kadar laik bir cumhuriyet diye tanımlansa da, Kemalistlerin esasında, din ile bir hesaplaşmaları söz konusu olmadı. Devletin örgütlenmesinde belirleyici bir vazife üstlenen ‘Diyanet İşleri’ işte bu yüzden sistemin stratejik bir kurumudur.
Anadolu Aleviliğin İslam içi veya dışı olmasını şimdilik bu yazının konusu dışında tutuyor, var olan sonuçlardan bir takım belirlemeler yapmak istiyorum. İnsanlığın evrimi, bence, karşı cinsiyle olan ilişkisinden ibarettir. Bu sebeptendir ki kadın-erkek ilişkisinden her türlü musibeti bulanlar henüz evrimlerini tamamlamamış olanladır. Aleviler şimdi ve hep bir ağızdan bu evrim noksanlarının katında ve huzurunda yer bulma çabasına düşmüş bulunuyorlar.
Cemevleri
Ankara, Abdi İpekçi Parkı’nda toplanan kalabalığın “Cemevleri İbadethane Olsun” pankartlarının yanında Denizlerin pankartını görünce bir kez daha anladım ki İslam girdiği her yere sadece takiyeciliğini değil aynı zamanda pragmatistliğini de sirayet ettiriyor. Gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. Bir Alevinin Cemevi’ni ibadethane olarak görmesi için Ankara’dan icazet alması mı gerekiyor? Eğer illa ki bir icazet gerekiyorsa Denizlerin pankartı ne diye taşınır ki! Denizler yola çıkarken birilerinden icazet mi aldılar? Öyle ya illa ki ibadet etmek istiyorsun git et ibadetini. Bunun için nümayiş etmenin manası ne! Ha eğer ben laik bir sistem istiyorum ve bu sistemde “Diyanet İşlerinin” yeri yoktur deniyorsa, o zaman orada post kapmanın çabası niyedir. Alevi Dedeleri’nin maaşa bağlanmasına gelince. Bilmezler mi ki maaş alan emir de alır. O emre karşı durduğu için asılmadı mı Pir Sultan…
Ne kadar devletten uzak o kadar …
Aleviler, farklıklarının sistem dışında durmalarından kaynaklandığını anlamazlarsa büyük bir yozlaşmaya kapı açmış olacaklardır. İlla örnek gerekiyorsa bir örnek iktidarda arzı endam ediyor. Bunlar, içinden geldikleri toplulukların Söke Kuşları’dırlar. Kürt bilge Musa Anter, iktidardaki Kürtler için “Keklik” derdi. Kürt kekliği Kürtlere, Alevi Söke Kuşu Alevilere sadece ve sadece zulüm getirir. Tam da bu yüzden Ankara’daki nümayişte Kürt vekillerini konuşturmayanlar “zalimin zulmü”ne karşı koyacak çaptan yoksun ve kendi iktidarları peşinde koşanlar olarak algılanırlar. Zaten doğru algı da budur. Eğer celladının tepkilerini içselleştirmişsen toprağında ot yetişmeyecektir. Zira ilke, bir duruşlar, tavırlar bütünüdür. Kendine mazlum, dışındakine cellat olursan seni tarihe müspet yazmazlar.
“Bir derdim var bin dermana değişmem”
Eğer bir dertse Alevilik, dert olarak kalması iktidara satılıp, yozlaşmasından ve karşılığında post alınmasından daha değerli bir tercihtir. Bu mazoşizm değil tercihinin sonuçlarına katlanabilme erdemidir. Günümüz insanının bir hayli unuttuğu bu erdem sayesindedir ki, insanlık bugün envanterinde övünebilecek yaşanmışlıklar bulunduruyor. Aslında bu sadece Alevilere özgü bir pragmatistlik değil; çevreci bütün konforundan sonra çevreci, Marksist bütün kariyerizminden sonra Marksist, patron ise bütün sömürüsünden sonra ortakçı olma telaşında. İnsanlar, tercihlerinin kendilerini sıkıntılara sevketmesini tercihlerinin bir doğrulaması olarak değil, hatası olarak algılamaya başladılar. Böyle olunca da koca bir insanlığın yazılı kağıdı “niyet iyi ama gidiş yolu ve sonuç yanlış” olarak damgalanmakta… Bu da yaşam deryasına bir katre dahi eklenmemek oluyor zira yaşam, nicel bir büyüklük değil yönü, doğrultusu ve şiddeti olan vektörel bir büyüklüktür.
Hasan Sever
Zürih, Mayıs 2011
Not: Yazıda bahsi geçen fotoğrafı arşivlemediğim için başk bir fotoğraf kullanmak zorunda kaldım. Kusur affola…