“Seyir var seyir içinde”
İsimlendirme insanlığın en büyük soyutlamalarından biridir. Ve her büyük soyutlamanın arkasında büyük bir somut bulunuyor. Zaten bilim de bu büyük soyutlamanın ürünü olarak karşımıza çıkıyor… Einstein’ın enerjiyi, kütle ile ışık hızının karesinin çarpımına eşitleyen o sade, görünüş itibarıyla basit formulasyonu da en nihayetinde bir adlandırma oluyor…
Bu Babımız sol adlandırılma ile sol yaşama(ma) üzerinedir…
Sol, kuşkusuz, okulların en büyüklerinden biri olarak insanlığın envanterinde yer alıyor… Okul büyük, sınıfları da yaşamın her alanı olabilince doğal olarak bu okulun talebesi de çok oluyor… Belki kayıt kütükleri doğru dürüst tutulamadığından sayısını zikretmemiz zor olabilir ama bu sayının hayli kabarık bir yekun tuttuğu malumumuz. Ve yine bu okulun mezuniyet sistemi ve yeterlilik derecelendirilmesi alışılagelmiş kriterlerin çok uzağında ve üstünde olduğu için kimin ne derece başarılı kimin ise sadece kayıt kütüğünde bir isimden ibaret olduğunu tespit edebilmemiz bir hayli zor oluyor ve kimi zaman da mümkün olamıyor…
İşte bu noktada sol adlandırılma tek başına hiçbir derde derman olamıyor… Ve hatta derman olamadığı gibi büyük bir karmaşanın ve yanılgının da müsebbibi olabiliyor… Günlük yaşamında sol kriterlerin tekine bile uygun davranmayan birileri karşınıza en büyük siyasi abla/ağabey olarak çıkıveriyor… Gerisi mi? Kolay gelsin…
İnsan en çok tek başına kaldığında arınabilme fırsatı buluyor… Bu insanın toplumsal bir varlık olmasıyla çelişmiyor. Zira insan toplumsal bir varlık olduğu için toplum içinde yeterince kendi başına kalamıyor. Peki tek başına kalan insan hangi kriterleriyle hareket ediyor? Bu kriterler hangi ve nasıl filtrelerden geçip vücut buluyor… Ve işte bu filtrelerin yapısı mektebi kebir’in nasıl bir talebesi olduğumuzu belirliyor. Ve bu belirleme en keskin matematiksel doğruluğa varıyor…
Bilgi tek başına hiçbir şeydir ve kimsenin inhisarında değildir… En değme burjuva iktisatçısının Marx’dan haberdar ve hatta kimi Marksist’ten daha çok Marx’a vakıf olması onun bir sosyalist iktisatçı olmasına yetmemektedir… Ve yine dünyayı inhisarında bulunduran güçlerin karşı güçleri yani biz sol’u bilmemeleri mümkün değildir… Ama biliyoruz ki bilmek en nihayetinde ansiklopedik bir çabadır ve bilinen, yaşama uyarlanmadığında en fazla kuru bir entelektüellikten öteye gidememektir. Hal böyle olunca sol terimleri günlük konuşma çıkınına yerleştirmek, en keskin kavramları en hitabetli yeteneklerle sergilemek fuzuli lakırdı sarfiyatından başka bir şey değildir… Ve bunu ifa edenin de sol olarak adlandırılmaması icap etmektedir.
Belki yazı çok klasik bir mecraya akıyor… Belki de bunlar defaten yazılmıştır ama ben tamamen şaşkınlıklarıma engel olamadığım için bu yazıyı kaleme alıyorum… Belki günlük dertleşmelerimizde bunları birbirimize aktardığımız çok oluyor ama ben yine de üzerinde ısrarla durmamız gerektiği kanısındayım…
Sol yelpazenin herhangi bir noktasında yer alan birilerinin günlük yaşantısında ortalamanın da altında bir müzik, edebiyat, sineme, tiyatro kültürüne sahip olması ve o ortalamanın altında yaşamakla karşı güç odaklarının bilanço hesaplamalarında bir girdi olması anlamadığım ve anlayamayacağım şeylerin başında geliyor… Bu noktada bireyin solcu olması hiçbir anlam ifade etmediği gibi birey sol aleyhine dönen bir çarka atık su olmaktadır… Hicap vericidir… İç kanatıcıdır… Ve daha da vahimi böyle bir bireyin sol içerisinde yer bulmasıdır…
Doğrudur… Sol, solcu olmadan anlam bulamayan bir kavramdır… Ama öte yandan ortada, solcunun da sol olmadan vücut bulamayacağı gerçeği vardır… Peki mesele nerede düğümleniyor?
Karmaşık hesaplara girmek niyetinde değilim… Ama ezberlemekle öğrenmek arasında büyük farkın varlığından haberdarım… Kötü talebenin sınav arifesinde matematik ezberlemeye çalışmasıyla sol literatürde yer alan kavramların ezber edilmesi arasında çok yakın bir ilişki vardır… Her iki durumda da çuvallamak an meselesidir… Zira yaşamın çok girdili denkleminin her an karşımıza farklı bir parametreyi çıkarması işten bile değildir… Ve çok büyük olasılıkla o parametre kıt ezberimizin hazine odasında bulunamayacaktır…
Acı vericidir ama gerçektir… “Hiçbir şey olamadıysan öğretmen de mi olamadım” söylemi toplumumuza aittir… Ve sol cephe için tercümesi de bir o kadar aslına yakındır… “Hiçbir şey olamayacaksan solcu olursun”… Oysa ki öğretmenlik ve sol bir toplumun açık ve sağlıklı kalması gereken en büyük damarlarındandır…Kuşkusuz düne kadar toplumun en ilerici, en entelektüel ve en vasıflı bireylerinin otağı olan sol, bu gün bu harap ve bitap vaziyettedir… Büyük okulun adına ve çapına yakışmayacak ezberci talebeler sınıfları doldurmuş ve öğretmeni dinlemekten ziyade dersi kaynatmakla meşguller…
Ve bu tembel talebelerde kalite içerecek kişisel filtreler aramak beyhude bir çabadan ileriye gitmeyecektir…
Sol mektebin talebelerini bu çoğunluk oluşturunca solun da kendi içinde bir arınmaya gitmesi zor ama zaruri olmaktadır… Piyasanın ortalama güldürücülerine komedyen gözüyle bakan birinin sol olması şüphelidir… Yazım hatalarıyla dolu nesirleri piyasada roman diye dolaşan birini yazar mertebesine çıkaran sol’dan değildir… Ve yine tersten bakarsak… Ezberlenmiş söylemlerden “Yeşiller kapitalizmin pansumancısıdır” belirlemesinden sonra otomobilin sırtından inmemek bırakın solcu olmayı bir yeşilcinin bile çevre hassasiyetine ulaşamamak demektir… Oysa ki sol kendi içinde çevreci olmayı zorunlu kılmaktadır…
Bilgisayarı sadece Chat (dedikodu) için kullanan ve herhangi bir bozukluktan ötürü bilgisayarına tereddütsüz “format atan” ve hiçbir dosya ve arşiv kaybı kaygısı yaşamayan (çünkü bilgisayarında bunların hiçbiri yok) birinin yaşamına da format atılsa acaba bir kayba uğrar mı? Karikatürize ettiğimi biliyorum ve fakat bunu yapmaktan da kendimi geri tutamıyorum…Günlük tavırlarımızın toplamı genel tavrımızı oluşturmuyor mu? Veya tersinden… Genel tavrımız günlük yaşadığımız olayların karşında aldığımız tavırlara vesile olmuyor mu?
Zor bir mektebin bu derece sıradanlıklarla doldurulması insanlığın en büyük kayıplarından biri olsa gerek… Solun dünya çapında prestij kaybına uğraması bu denli içinin boşalması anlamına gelmemeli… Büyük iddiaların yuvası olan böyle bir mektebin günlük yaşantısında dahi en küçük iddiasını sürdürme inadından ve bilincinden yoksun talebelerden arındırılması gerekmekte… Zira kayıp bütün insanlığın hanesine yazılmakta…
Hasan Sever
Zürih, 18.12.2004