6 Şubat 2023 Pazartesi saat 13.24’te meydana gelen Elbistan Depreminde yitirdiğimiz tüm canlarımızın aziz hatırasına.
Bir şeyi görmek istemiyorsan gözlerini kapatırsın. Peki ya o şey bir film karesi gibi zihin ekranında takılı kalmışsa?
Çocukluk arkadaşım göndermişti fotoğrafı. Aslında dikkatliyimdir. Bu tür durumlarda korumaya alırım kendimi. Fakat deprem o kadar büyük bir hışımla hayatımızın ortasına enkazını bırakmıştı ki, hiçbir tepkimiz yaşadığımız trajediyi bize usulünce anlatamıyordu..
Hala öyle.
Ölenler öldüğüyle, yıkılanlar yıkıldığıyla kaldı; canlısı cansızı; kurdu kuşu hala orta yerde…
İşte şimdi seneyi devriyesindeyiz.
Geriye dönüp bakıyoruz ya acılarımıza, hep yanı başımızdalar…
Senaryosunu Yılmaz Güney’in kaleme aldığı, yönetmenliğini Şerif Gören’in yaptığı Yol filminin öldürülen “kaçakçılar” sahnesini ilk gördüğümde de aynı acıyı yaşamıştım. Hadi o bir filmdi, kurmacaydı, sahneydi yani, yok dersen yok olabilirdi ama bu…
Kış günü. Köy yolları kar altında. Elbistan’dan cenazeyi getiren araç, Elbistan-Malatya karayolunu aşmış ama Toprakhisar yokuşunu çıkamamış. Tabut bir traktör römorkuna alınmış. Tabut dediğime bakmayın siz; örtüsüz, cilasız; çıplak tahta, çıplak mıhtan ibaret bir kutu. Römork da öyle. Kararmış metalin soğukluğunda ne bir çul ne bir örtü ne de üç beş ağaç dalı var; cenazeye hürmet babında…
Issız bozkırı düşünün. Düşünün ki kar yağmış, sessizlik bin kat daha artmış. Sekiz milyar insanın yaşadığı, beş yüz on milyon metrekarelik dünya büzülüp traktör römorku kadar kalmış;
Yani;
Yer demir gök bakır!
Yani;
Kırmızısı yorgun bir traktör
Traktörün kancasında kör bir römork
Römorkun ortasında bir tabut
Tabutun etrafında iki kişi
Yekûn bu;
Biraz noksan biraz ziyade…
Hasan Sever
Zürih 5 Şubat 2024