Bugünlerde, Türkiye’deki futbol piyasasında beynimi dumura uğratan bir mevzu dönüp duruyor. Eğer yanlış anlamamışsam şimdiki futbol federasyonu başkanı “Futbolda demokrasi yoktur” benzeri bir laf etmiş. Lafın kendisine bir lafım yok zira ben demokrasiden hiç anlamam. Hani atraksiyon olsun diye yazmıyorum, gerçekten, demokrasi denen şeyin tanımını bir türlü kafamda oturtamadım. Chomsky’nin “Eşitlik olmadan demokrasi olmaz” sözünü her gördüğümde, “iyi, demek ki henüz demokrasiye kafa yormama gerek yok” diyorum zira etrafta eşitlik meşitlik göremiyorum.

Peşrev

Devrim sonrası toplanan kadrolara görev dağıtılmaya başlanır. Sıra endüstri bakanlığına gelince Castro, “içinizde ekonomist (economista) var mı?” diye sorar. Che, “ben” diye atılır. Gözler, tıp doktoru olduğu herkesçe bilinen Che’ye döner ve Che’nin yanında oturan biri kısık sesle “Yoldaş, yoldaş aranızda ekonomist var mı diye sordu” deyince, Che, yüksek sesle “pardon, ben komünist (communista) anladım” der. Devrim sonrası Castro-Che anlaşmazlığına bir gönderme olan bu diyalog yaşandı mı bilinmez ama Che, evvela endüstri bakanlığına sonra da Küba merkez bankasının başına gelir/getirilir.

Efsane yoktur, ona inananlar vardır; diye yazsam, çok mu kırıcı olurum!

Türkiye futbol tarihinin, belki de, en insani demecini vermiş futbolcu, şampiyon takımdan uzaklaştırılınca kimsenin sesi çıkmadı ve ses çıkaranların da çarkın gücüne gücü yetmedi ya, işte orda kırıldık. Şimdi bakıp futbol sahalarına, bunca saçmalığın nereden türediğini düşünüyoruz. Yanıtı basit aslında: Hepimizden. Futbolu seven sevmeyen herkesin tuzu var bu çorbada. Yaşanan ortak bir hayat varsa çünkü, bu hepimizin yazdığı bir hikayedir.