“Birazcık Halil” – Barış Özdemir

“Maneviyatı tekniğinin önüne geçen bir roman… Defterler’den şiir tadında hikâyeler damlıyor. Samimî, etkili… Anlaşılan, yaşanmışlıklar iyi sır’lanmış! Gitmeler, gelmeler, ille de sonbahar… ‘Birazcık Halil’, biraz yara, biraz ülke tarihi, biraz sürgün, biraz aşk, birazcık da Halil….” 

“Birazcık Halil”, Hasan Sever’in ilk romanı. Romanın ilginç ve merak uyandıran adından sonra, merakımı iyice artıran bir “Açıklama” bölümüyle karşılaştım romanın başında. Kurmacanın hikâyesine dair yazılmış bu bölüm sanki bir “iç kurmaca” niteliğinde… Roman, Yunus tarafından verildiği söylenen “Defterler”den oluşuyor. Bu bir ihtimal(!). Zaten dört tane olduğu söylenen defterlerin dördüncüsü de okurun beyninde ayrı ve özel bir okumaya tâbi tutuluyor. Gerçekliklerin –varsa tabi, ama vardır, okur var diye bilmek ister– bu romanda kurmacaya dönüşmüş hali Hasan Sever’den mi, adı belirtilen Yunus’tan mı, yoksa biraz oradan biraz buradan ama “birazcık da Halil”den mi(!)… Bu muamma, romana ayrı bir tat katmış, estetik bir görünüm kazandırmış gibi… Öyleyse 4. Defter’i de siz tamamlayın, baştan veya sondan, ‘birazcık da Halil’den!.. 

Halil! 

“Birazcık Halil” çokça Halil’den dem vuruyor. Halil aşağı Halil yukarı! Halil Almanya’da, Halil hapishanede, Ankara’daki Halil, uyuşturucu ticareti yapan, kitap okumaya başlayan, sevgilisi varken eşsiz güzellikte yaşlı Frau Basler’e karşı tarifsiz duygular besleyen Halil, Kürt Halil, İsviçre’deki Halil… Tüm bunların başında ve sonunda “mütevazı” bir göçmen/sürgün Halil! Onlarca hikâyesi diğer karakterler arasına sıkışmış, kendisinden bahsetmeyi alışkanlık haline getirememiş mütevazı Halil: “Karıncanın telaşı var, benim yok. Ne acelem var, ne adresim. Bakmakla yükümlü olduğum ailem, çocuklarım yok benim. Mevsimsizim; ne yaz, ne kış, ne ilkbahar. Durmadan sonbaharı yaşıyorum.” (s. 130) 

Romanda Şölene Dönüşen Sahneler… 

Bazı eserlerin “şölen” tadında armağanları olur okura. Muhtemelen yazar coşmuş, karakterlerini de coşturmuştur o anlarda. Okurken mekân ne kadar az tasvir edilse de o mekânı benimser, o karakterler arasında bir ‘gizli’ karakter de siz olursunuz Nuri Bilge Ceylan’ın “Uzak” filminde sohbete bir dinleyici olarak eşlik eden Küçük İskender gibi. Halil, Frau Basler’i davet ettiği Taurus Restoran’da -organizatördür orada kendisi, ilerleyen aylarda gireceği hapishanenin organizasyonunu yapmaktadır(!)– bir ara mutfağa, aşçı Mustafa Amca’nın yanına gider. Orada ve daha sonra konuğunun masasında gerçekleşecek olan konuşmalar, anlatılan hikâyeler mutfağın yemek kokusunu, ‘eşkıya pilavı’nın tadını, yan masaların alkış seslerini duyuracak denli ‘şölen’e dönüşecektir. 

Yakın Tarihimizin “Sivil” İncelemesi 

Hasan Sever, karakterleri aracılığıyla ülkemizin 1980 sonrası –ve 90’lar– siyasî/sosyal gelişmelerine dair göndermelerde de bulunur: 80 darbesi sonrası başbakan olmuş Turgut Özal; Doğu ve Güney Doğu’daki Kürt hareketi ve bununla ilgili ölümler, kayıplar; ABD-Irak savaşı… Bu konuların ele alınabilmesi de zor değildir romanda. Hacettepe öğrencisi Mulla, ODTÜ öğrencisi Nahit, “deyzeoğlu” Fevzi (hayat okulunu okumuştur o, bilgisi görgüsü oradan gelir kendi deyimiyle) bu konuşmalarda başı çeken kişilerdir. Halil’i –Ankara’daki döneminde– evlerine almış, zaman içinde ev arkadaşlığından abi-kardeşlik boyutunda dostluk kurmuşlardır. Bu bölümde yine 90’lara dair Ankara panaroması da sunmaktadır. Kızılay, Zafer Çarşısı, kitapçılar, Ulus, Batıkent, dolmuşlar, buğday tarlaları, bilenlerin hatırlayacağı şekilde döneme uygun aktarılmıştır. 

Hapishanede Başlayan Devinim 

“Açıklamalar” bölümünde de bahsi geçen Yunus, –romanda İlyas olarak çıkar karşımıza (ama İsviçre’de adını Yunus olarak değiştirmesi ve bu konuda Halil’i uyarması teknik açıdan önemlidir)– Birinci Defter’in sonunda hapisteki Halil’in karşısına çıkar ve böylece Halil’imiz ilk kez okuyacaktır Nazım Hikmet’i, Orhan Kemal’i, Ahmed Arif’i ve daha nicelerini. Hesap da tamamlanmış olur böylece. Mademki kitabî konuşuyordu Halil, herkes de böyle diyordu, işte yazar almış Halil’in ellerine bir bir kitap tutuşturmuştur şimdi. Halil’in roman okuması bir yana, İlyas / Yunus’la tanışması, birkaç mektuplaşma ve sonrasında –yıllar sonra– İsviçre’de karşılaştıklarında yaptıkları sohbetler, dertleşmeler, siyaset hakkındaki konuşmaları, sol’a dair tarih çözümlemesi gibidir. Ayrıca romanın omurgası da başta ve sonda Yunus değil midir! Kim bilir, ‘birazcık’ da Halil’dir belki(!). 

İnsanın Kardeşliği Hikâyelerden mi Gelir? 

Onca karakter, onca hikâye… Çoğu size de yabancı gelmeyecek olan ülke / dünya tarihinden yansıyanlar ile herkesin farklı yaşadığı ama önünde sonunda “insanlık halleri” diye nitelenen “sivil dramlar” romanda birbiri ardınca sıralanır. Tüm bunlar, yazarın Halil’e söylettiği şu cümlede saklı gibidir: “Hikâyeleri benzer olanlar, hayat eleğinde nasıl da bir araya geliyorlar.” (s. 21) Halil de eliyle koymuş gibi bulur her ülkede yeni bir insan, yeni bir hikâye. Bir halı ustası çıkar Çıkrıkçılar Yokuşu’nda karşısına, dokuduğu halı değil yürektir, okuduğu ise Dostoyevski: “Halil Efe korkma. Çıkrıkçılar Yokuşu’nda bir zanaatkar Dostoyevski’den haberdar diye kıyamet kopmaz. Hem benim asıl adamım Tolstoy’dur.” (s. 190). Anlaşılan, yazar gündelik hayatta “sıradan” insanların yüreklerini doğru okumadığımızı fısıldar gibidir. Halil’leri de doğru okuyamadığımız gibi: “Küçük, benim olan, önünü arkasını görebildiğim bir hayat yaşayacağım.”(s. 128) Teyze oğlu Fevzi’nin tüm şakaya vurmaları, iyi kötü esprilerinin ardına sakladığı Gülizar’ın mektubu da, bir tokat gibi Halil’in suratında patlar: “Aklın bende kalmasın; çünkü istediğim yere gidiyorum. Benim de aklım sende kalmayacak; çünkü istediğin yerde kalıyorsun.” (s.275) Ve kim bilir belki de Fevzi, Yılmaz Güney’e olan tutkusunu da, film çekme isteğini de davası uğruna inançla giden ve bir daha dön-e-meyen sevdası Gülizar’dan almaktadır. Her biri farklı bir roman olabilecek birçok olay, karakter, Halil’in etrafında toplanmış, bize bakıyor. Halil’i anlarsak hepsini anlarız gibi. Romanın uzunluğu biraz da bundan kaynaklanıyor, çok katmanlı oluşundan. Ancak Hasan Sever, Halil’in özellikle Ankaralı günlerinde, bekâr evi sohbetlerindeki diyaloglarda biraz cimri davransaymış, karakterlerini o kadar da rahat bırakmasaymış sanırım romanın akışını daha da hızlandırırmış diye düşünüyorum. Ama bunu düşünür düşünmez aklıma “Defterler” geliyor ve susuyorum.

Barış ÖZDEMİR
08 Şubat 2015 Pazar 16:34


Yurt Gazetesi (Bağlantı kırık):
http://www.yurtgazetesi.com.tr/yurt-kitap/birazcik-halil-h71871.html