Sürgün demek dil demektir. Bunu en yakıcı hissedenlerden biri olarak bu sözü her hücremde hissettiğimi bu vesileyle yazmak isterim. Sürgün nihayetinde bir noktadan bir başka noktaya zorla aktarılmaktır. Ama insan yaşamı, bu fiziksel tanımlamanın soğukluğuna ve darlığına mahkum edilemeyecek raddede bir muhteşemlik içerdiğinden, sürgün için en son mesele fiziksel yer değiştirme olsa gerek; zira sürgün edilecek kerteye varmış bir bedenin, dünyanın herhangi bir parçasını bir diğer parçasına üstün tutması beklenemez.
sürgün
Edebiyat okurlarının Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Birazcık Halil” ve “Su Duydum” romanlarıyla tanıdığı Yazar Hasan Sever ile yaşamını, Ankara’yı, Zürih’i, göçmenliği, edebiyatı, yazmayı, kitaplarını ve satır aralarında saklı pek çok meseleyi, mesela özlemi ve direnmeyi konuştuk.
Bu çorbada tuzum olsun istemiyorum. Aklımın erdiği, elimin klavyeye yettiği bir döneme denk geldiği için düşündüklerimi yazmakla yükümlü buluyorum kendimi. Üstüme vazife midir bilmem; olmadığını düşünüyorum, kaldı ki vazife olsa yapmamayı tercih ederdim zaten.
Ingmar Bergman, Yaban Çileği filminde ölümü, akrep ve yelkovanı olmayan saate benzetir. Zaman vardır, var olacaktır, lakin kolumuz kanadımız olan akrep ve yelkovan düşmüştür artık. Zamanı değil, zamanımızı hiçbir daim gösteremeyeceğiz: Bitti. Das Ende.