Bilimden yararlanmanın bulabildiğim en edebi yolu

Umberto Eco, klasikler için “Enerji kaynaklarımızdır” minvalinde bir belirlemede bulunmuş. Eco’nun söylediğinden habersiz, ilk romanım “Birazcık Halil”in sonlarına doğru, iç havuzumun boşaldığını hissetmiş ve Anna Karanina’ya yüz sürmüştüm. Evet işe yaramıştı. Fakat o kadar fazla işe yaramıştı ki “Birazcık Halil”i bitirme aşamasında yeni bir çalışmanın ortaya çıkmasına vesile olmuştu.

Başka bir zaman bunu etraflıca anlatırım; hakikaten eğlenceli bir hikayesi var…

İkinci romanım “Su Duydum” yazı masamdayken bir şey daha fark ettim. Evet bu da çok işe yarıyordu: Bilimsel ve bilhassa fizik alanına giren, uzay, evren tarihi, madde, kara madde, ışık, zaman, kara delik, kuantum fiziği vb. konular da oldukça zihin açıcıydı hatta amiyane bir tabir kullanmam gerekirse iyi kafa yapıyorlardı. Bunu keşfetmem ayrıca çok heyecan vericiydi. Her ne kadar kırkından sonra edebiyatçı olduysam da ortaokul ve lisede matematik öğrencisiydim. Üniversiteye ilk girişim de mühendisliktir zaten. Sonra, oradan türkçe-matematiğe peşinden de tümden türkçeye yani dile geçtim. Fakat damar kaybolmaz denir ya hani bende de matematik ve fizik sevgisi, hayranlığı hiç bitmedi. “Su Duydum”un bir yerinde baş kahramanlarım Feride ve Ferdi’nin hikayesini “Çift Yıldız” analojisi üzerinden anlatmaya gayret ettim, bence fena da olmadı…

Üçüncü romanım “Çocukluğun Gölgesi”ni yazarken günlük bin kelime yazma hedefim vardı. Bu da ortalama üç kitap sayfası ve çoğunlukla bir bölüme denk geliyordu. Sıfır hatta bazen sıfırın altında enerjiyle ( evet enerji sıfırın altında olabiliyormuş) gecenin saat onunda oturduğum masamda, ısınma turları kabilinde bir iki türkü dinleyip, birkaç günlük haber-yorum okuduktan sonra eski TRT türkü kayıtlarını arka plana alır ve nereden geldiğini hiçbir zaman bilemediğim yarım saatlik bir trans haliyle mesaimi bitirirdim.

Sonra Evrim Ağacı’ndan bir bölüm dinler ve yatmaya hazırlanırdım. Fakat uyku çok uzağıma düşmüş olurdu çünkü bir jet motoru gibi ısınmış olan beynimi soğutmam saatler sürerdi. Sonra ara ki uykuyu bulasın. Bu böyle altı sene sürdü…

Sevgili Çağrı Mert Bakırcı, Zürih’e “Nevader İsviçre”nin davetlisi olarak geldiğinde kendisine bu rutini anlattım. Dedim belki size tuhaf gelecek ama roman yazmak için sizden çok enerji aldım. Sağ olun, var olun…

Birkaç zaman sonra yine Nevader, bu sefer Erkcan Özcan hocayı söyleşi için getirdi. Erkcan Hoca’yı gökte ararken yerde bulmuştum. Kendisini koronavirüs salgını döneminde tanımış, şifayı kapmış halde, çalışma odamda karantinadayken FluTV’deki (Bu vesileyle hala içeride tutulan İlker Canikligil’e selam gönderiyorum) tüm programlarını izlemiştim. Zamana, ışığa ve bilhassa bir türlü akıl erdiremediğim elektrik ve elektrik akımı meselelerine dair bir sürü sorunu ufaktan ufağa kavramaya başladım. Ya bu Hoca çok güzelmiş dedim ve o günden sonra takibe aldım. Sanırım internetteki videolarının çoğunu dinlemişimdir. Sonra yetmedi podcast yaptığını fark ettim. Hadi dedim onu da dinleyeyim. Neticede bedavaya fizik, üstelik de ucundan kıyısında anlıyorum artık. İlk podcastini dinleyene kadar Erkcan Hoca’nın ODTÜ’lü olduğunu bilmiyordum. Boğaziçi’nde hocalık yaptığına göre muhtemelen de ora mezunudur diye düşündüm. Değilmiş. 1995 yılında Odtü’yü terk ettiğim sene Odtü’ye girmiş. -Karanfil elden ele- İtiraf etmeliyim ki Erkcan Hocayı bizden önceki kuşak sanıyordum. Hayır, yaşlı gösterdiğinden değil 😉 wallahi, sadece fizikçilere duyduğum hayranlıktan, onları  kendimden hep büyük saymamdan kaynaklı. Cümledeki “büyüklük” iki anlamda da kullanılmıştır.

Erkcan Hoca’dan, 52 yaşımda, bir edebiyatçı olarak, Zürih’te, hayatımın tartışmasız en güzel fizik dersini aldım. Var olsun. Dersten, pardon söyleşiden sonra, gidip tanıştım. Durum böyleyken böyle dedim, ben sizin fizik anlatımlarınızdan çok yararlandım, zihnimin zindeliğini korumasında, romanlarımı sağ salim bitirmemde payınız var, sağ olun.

Övgü karşısında ancak güzel insanların duyabileceği bir mahcubiyetle gözlerime baktı ve ‘Böyle bir iltifat hiç almamıştım’ dedi…

Bu iki güzel bilim insanını yakından dinleme fırsatı yarattıkları için Nevader’in tüm üyelerine ve her iki programdan bizzat haberdar eden Duygu’ya çok teşekkür ediyorum.

Çağrı Hocaya çok teşekkür ediyorum.
Erkcan Hocaya çok teşekkür ediyorum.

Var olun Hocalar…

Hasan Sever
Zürih, 14 Nisan 2025


NEVADER: https://nevader.ch/
Evrim Ağacı: https://evrimagaci.org/
Prof. Veysi Erkcan Özcan: https://x.com/erkcanozcan


***