ODTÜ Ekonomi Topluluğunun başkanlığına seçildiğim 1993 yılında, topluluğu tanıtmak ve biraz da yapılacak işlere dair öneri ve tavsiyeler almak üzere sık sık hocaların katına çıkardım. O ziyaretlerin birinde güzel Hocam Fikret Şenses ile uzunca sayılacak bir sohbetim olmuştu. Bu hatıram hep canlıdır zihnimde. Yine hatıramda tazeliğini koruyan bir görüntü de bölümün genç ve “havalı” hocalarından Eyüp Özveren Hoca ile ayaküstü görüşmem olmuştu. Tam olarak ne konuştuk hatırlamıyorum ama hafızam beni yanıltmıyorsa “Tepeden değil tabandan örgütlenin” minvalinde bir şeyler söylemişti. Bu benim gibi keskin bir “Leninist“e edilecek söz değildi ama sesimi çıkarmamıştım. 😉

Umberto Eco, klasikler için “Enerji kaynaklarımızdır” minvalinde bir belirlemede bulunmuş. Eco’nun söylediğinden habersiz, ilk romanım “Birazcık Halil”in sonlarına doğru, iç havuzumun boşaldığını hissetmiş ve Anna Karanina’ya yüz sürmüştüm. Evet işe yaramıştı. Fakat o kadar fazla işe yaramıştı ki “Birazcık Halil”i bitirme aşamasında yeni bir çalışmanın ortaya çıkmasına vesile olmuştu.

“Tanışalım. Arkadaşım, Berrak Ses. Ben, Mavi Gerdan. Gerçek isimlerimiz değil bunlar. Siz insanlar anlayabilesiniz diye bu isimleri seçtik. Üç senedir takip ediyoruz, tanıyoruz seni; fakat şaşırttın bizi, ‘İlk, geçen hafta tesadüf ettik.’ diye yazdın.”
“Üç senedir takip mi ediyorsunuz?”

Livaneli’nin “Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm” romanını okudunuz mu?

İyi;

Jean Giono’nun “Ağaç Diken Adam” hikayesini yeni okudum. Neredeyse yüz yıl arayla ve “doğu” “batı” farkıyla benzer bir karakteri yazmışız.  Hikayeyi geç okumuş olmayı okur noksanlığıma ve  yazar talihime yorup, bu yazıya vesile olan hikayeye geçiyorum.

Kan ter içinde içeriye girdi.
“Çok aradın mı burayı? Gelene kadar canım çıktı.“

“Canına kastım var, bilmiyor musun?”

İnşaat vinçleri
Şehrin T Cetvelleri

Baharın, tepemize yağmur olup yağan sümüklü burnu gözüktü. 

Güneş Zürichberg’in arkasından, Üetliberg’i ışıttığında gölün başucunda, şehrin içine doğru martılar kanatlanır. Martılar kanatlarında güneşle binaların arasına dalarken, mısır taneleri gibi şehre patlayan sabahçı insanlar, dünyayı yeniden yüklenmek için istasyonlara doluşurlar.

Bir orta Avrupa kentinin tren garını biliyorsanız, o kentin yabancısı değilsinizdir. Kaybolmazsınız. Şehrin neresinde olursanız olun, yolunuz Roma’ya bağlanmadan önce o kentin tren garına bağlanır. Gerisi size kalmış, ya aforozu göze alır dünya yuvarlaktır dersiniz ya da Aziz Petrus meydanına bir bilet alırsınız; fakat, her iki durumda da konforunuz garantidedir. 

Türkiye son 20 yılda en büyük sermayesini toprağa gömdü ve devasa binalar dikti. Peki yapılanlar ne kadar doğru? Yapılan binaların doğa ve çevreye etkileri neler? Bu soruları ODTÜ Ekonomi Topluluğu’nun kurucularından Yazar Hasan Sever’e sorduk. Sever; “Siz kentle öyle kafanıza göre oynayamazsınız. Kolektif hafızalardır kentler ve mukimleri gibi edebiyatçılar için de bu çok mühimdir.” diyor

“Amorti de yok mu?”

Onun sinemasını yapmak, sinemasının ulaştığı prestiji yakalamak, karizmasında bir hayat sürmek, vicdan ölçülerinde kabul görmek fakat bütün bunların gerektirdiği eziyeti çekmek istemiyorlar. Yazının özeti budur. Günümüzün hızlı hayatı, büyük tahlilleri, uzun cümleleri katlanılmaz kıldığından, işbu özet girizgaha alınmıştır.