İnşaat vinçleri
Şehrin T Cetvelleri

Baharın, tepemize yağmur olup yağan sümüklü burnu gözüktü. 

Güneş Zürichberg’in arkasından, Üetliberg’i ışıttığında gölün başucunda, şehrin içine doğru martılar kanatlanır. Martılar kanatlarında güneşle binaların arasına dalarken, mısır taneleri gibi şehre patlayan sabahçı insanlar, dünyayı yeniden yüklenmek için istasyonlara doluşurlar.

Bir orta Avrupa kentinin tren garını biliyorsanız, o kentin yabancısı değilsinizdir. Kaybolmazsınız. Şehrin neresinde olursanız olun, yolunuz Roma’ya bağlanmadan önce o kentin tren garına bağlanır. Gerisi size kalmış, ya aforozu göze alır dünya yuvarlaktır dersiniz ya da Aziz Petrus meydanına bir bilet alırsınız; fakat, her iki durumda da konforunuz garantidedir. 

A380, Zürich havaalanının güney pistinden gövde kaldırdıktan takriben on saniye sonra sağ kanadıyla Glattbrugg’u gölgeleyip; önce sola, çok ilerde sağa kavis yaparak, göğün mavisinde kaybolur. Devasa bir uçaktır. Diğer uçakların gürültüsü, A380’in ise, zil gibi, titrek ve duru bir sesi vardır.

Hayatın süsü yok; ona dekoru biz veriyoruz. Hayatın kafiyesi, bizim tasarladığımız manada ölçüsü ve yine kulaklarımızın alıştığı basitlikte bir melodisi yok. Çok daha karmaşık ve belki de çok daha büyük bir düzenlilikten kendimize prototipler çıkarıyoruz. Şehirlerin sokaklarında arzı endam eden heykeller, anıtlar ve çeşmeler de bu prototiplerin birer örneği olsa gerek.

Her sabah yanından geçip mesaiye gittiğim Zürih-Stauffacher’daki St. Jakob kilisesi, yaklaşık iki yıldır renove ediliyor. Duruma bakılırsa renovasyon çalışmalarının sonuna gelinmiş görünüyor. Ortaya çıkan duvar güzelliğine, her yanında geçişimde durup bakıyorum. Gerçekten büyük bir nezaket ve ustalıkla renove edildi.

Fıkraya göre, tanrı, dünyadan sorumlu elemanlarını huzura alır ve onlara, “Gidin, Alplere yerleştirdiğim köylülerime bir bakın, onları o […]