Nezaket Sökümü – (Söküm Yazıları 12)

“Baba sen görmüyorsun, tamam?”
“Ama kızım nasıl görmeyeyim! Aynı koltukta, yan yana oturuyoruz.”
“Baba, aramızda bir şey varmış, sen görmüyormuşsun, tamam? Ben hemen çizerim resmi.”***

Sekiz dokuz yaşlarında olmalıydık. Ben ve amca oğlu Mehmet, hırsızlık yapmaya karar verdik; bostan hırsızlığı yapacağız. Gel ki, bostan, bizde de amcamlarda da mevcut.

Plan şu: Dut ağacına saklanacağız. Güneş batımını takiben duttan inip, hırsızlığımızı yapıp, olay mahallinden tüyeceğiz. Dalları arasında saklanmayı düşündüğümüz ağaç, bostanların hemen üst tarafında su arkı boyunca gövde büyütmüş beş altı dut ağacından biri.

Güneş battı.

Ağaçtan indik -geçmiş gün ne çaldığımızı yahut çalmaya çalıştığımızı hatırlamıyorum- bostana ayak basmıştık ki, kürek sesi geldi. Bulunduğumuz yere uzanıverdik; fakat lanet olsun daha uçtayız. Bir iki salatalık teğeğini dulda yaptık ama…

Ali (Öztoprak) abi, elde kürek, yukarıdan suyu bağlamış, suyla beraber ark boyunca bize doğru geliyor. Geldi. Tam bizim hizamızda bir iki şeyle uğraştıktan sonra, aşağıya bahçelerine taraf yürüyüp gitti.

Oh be, bizi ‘görmemişti.’

Ali abi, Siyasal’ı kazanmış ilk büyüğümüzdü. Biz çocuklara mesafeli bir sevecenliği vardı. Sesini hatırlamam. Yüzü ama, siyah beyaz fotoğraflarda bile renkli durabilen bir yüz gibi saklıdır aklımda.

Mezun oldu.

Biraz uğraştıktan sonra, ki bilen bilir çok zor bir sınavdır, hesap uzmanlığını da kazandı.

Tam, ayaklarını uzatıp, mesleğinin tadını çıkaracağı zaman; Şarköy’de, 26 Temmuz 1988‘de, deniz tatilindeyken, biz geride kalanlarına tarifsiz bir acı bırakarak, aramızdan ayrıldı.

Olur ya, insanın aklından çıkmayan anlar; o anlara ait sorular vardır:

Ali abi nasıl olmuştu da bizi orada görememişti?

Yıllar sonra anladım ki, Ali abi bizi orada görmemiş değil, görmezlikten gelmişmiş!

Ne büyük nezaket.
Ne büyü incelik.

Anısına hürmetle …

***

“Baba artık görebilirsin, nasıl olmuş?”
“Of of of, çok güzel olmuş kızım; çoook.”


Hasan Sever
Zürih, 25 Ağustos 2015