Hangisine bakacağımı şaşırdım; bir yanda ruhuyla yazıldığı Elbistan-Malatya bozkırında Çocukluğun Gölgesi, öte yanda bozkırda mucize kabilinde açmış sarı güz çiğdemi…
Fotoğrafı Ali (Yıldız) gönderdi.
Hayatın bozkırda sarı renk üzerinden bir tarifi varsa ki var olduğunu umuyorum, sarı güz çiğdemi o tarifin güzü baharıdır.
Çok değil üç vakte kalmaz poyrazın kanatlarına binmiş ve dahi sağda Gürün solda Hekimhan’ı ardında bırakıp gelecek olan kış, koca yazı yabanı örtüsünün altına alıp bir vakte kadar göğün mavisinden koparacak.
Dilinden anlasaydım sormak isterdim güz çiğdemine:
Bunu bile bile ne diye hem de gecenin sinesinde balkıyan sarı ay gibi yaprak açarsın? Hani bilmez de değilsin ki poyraz dediğin çapraz rüzgar ha koptu ha kopacak…
Ama işte hayat dediğimiz şey de bu değil mi?
Ölümü bile bile sonsuza kadar yaşayacakmış gibi yaşamıyor muyuz?
Nazım diyor ya, “Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin…”
Kim bilir belki de Üstat bunu sarı güz çiğdemlerine bakarak yazdı.
***
Çocukluğun Gölgesi yakıştı bozkıra…
Bana öyle geliyor ki içinde ne varsa kapağında o görünüyor.
Ve ben kendimi çoğunlukla Halto Hasan’ın dünyanın karşısında şehri vücudunu nereye koyacağını bilmemesi halinde görüyorum.
Şu dünyada kaç dünya var Yüzbaşı?
Dün gördüğümle bugünkü niye aynı şey değil?
Gel ki, Yüzbaşı, aynı gözlerle aynı şeylere bakıyorum…
Hasan Sever
Zürih, 3 Ekim 2024
Fotoğraflar: Ali Yıldız – Yoğunsöğüt & Biregeni bozkırından