ODTÜ Ekonomi Topluluğunun başkanlığına seçildiğim 1993 yılında, topluluğu tanıtmak ve biraz da yapılacak işlere dair öneri ve tavsiyeler almak üzere sık sık hocaların katına çıkardım. O ziyaretlerin birinde güzel Hocam Fikret Şenses ile uzunca sayılacak bir sohbetim olmuştu. Bu hatıram hep canlıdır zihnimde. Yine hatıramda tazeliğini koruyan bir görüntü de bölümün genç ve “havalı” hocalarından Eyüp Özveren Hoca ile ayaküstü görüşmem olmuştu. Tam olarak ne konuştuk hatırlamıyorum ama hafızam beni yanıltmıyorsa “Tepeden değil tabandan örgütlenin” minvalinde bir şeyler söylemişti. Bu benim gibi keskin bir “Leninist“e edilecek söz değildi ama sesimi çıkarmamıştım. 😉

Sevgili Amcam,

Bu sene bir kaç gün geciktim.


Elimde iki yıldır emek verdiğim bir uzun hikaye vardı. Ha bu gün ha yarın derken dün gece = bu gün sabaha doğru “xalas” oldu. 

Sevgili Amcam, kaç gün oldu ki düşünüp duruyorum; daha doğrusu hayıflanıyorum. Kendi kendime, neden o hikayeyi kayıt altına almadım ki deyip, yine kendime kızıyorum.

Ankara Atatürk Lisesinin yatılı bölümü Cihan Sokak boyunca uzanan binalardan müteşekkildi. Yatakhanelerin pencereleri Lale Sokak’tan girilen ve bizim zamanımızda müdür lojmanına da ev sahipliği yapan arka avluya bakardı. Avluda koca koca kestane ağaçları vardı. Biz yatılı talebeler baharın geldiğini, yaz tatilinin yaklaştığını o ağaçların tomurcuklarından anlardık.

“Biz bu şehri nasıl bu hale getirmişiz, nasıl zarar vermişiz?”

Bu sözler, 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul’u fetheden Genç Mehmet’e ait. Fatih’in üzüntüsü bu kadarla da sınırlı değil; tarihçiler, yakılan, yıkılan, yağmalanan ve sokaksız kalan şehrin cesetlerle dolduğunu gören padişahın gözyaşı döktüğünü de not ederler.

6 Şubat 2023 Pazartesi saat 13.24’te meydana gelen Elbistan Depreminde yitirdiğimiz tüm canlarımızın aziz hatırasına.

Bir şeyi görmek istemiyorsan gözlerini kapatırsın. Peki ya o şey bir film karesi gibi zihin ekranında takılı kalmışsa?

“Baba sen görmüyorsun, tamam?”
“Ama kızım nasıl görmeyeyim! Aynı koltukta, yan yana oturuyoruz.”
“Baba, aramızda bir şey varmış, sen görmüyormuşsun, tamam? Ben hemen çizerim resmi.”

“Arkadaşlar, bir Rizeli Ankara’dan ayrılırsa ne olur?” 

Berberimi bulmuştum. Saleh’e gide gele birbirimizin cümlelerini öğrenmiş, iletişimimiz daha bir akıcılaşmıştı. Yine de benimle Kürtçe konuşurken, mümkün mertebe yavaş ve tane tane konuşuyor, anlamadığım kelimeleri Almancayla kapatıyor, ben de hem tıraş olmuş hem dil kursu yapmış oluyordum. Malum, Maraş Kürtçesi, deforme bir Kürtçedir.

Kuaför Saleh, Zürih dördüncü bölgede, Helvetia Platz’a yakın, Ankerstrasse’yle Müllerstrasse’nin kesiştiği noktada, eski yapı bir binanın giriş katında bulunuyor. Sırtı yerde büyük L şeklinde dizayn edilmiş dükkana, iki basamak çıkılarak giriliyor.