“Amarika”ya Ağıt

010915-N-3995K-015.New York, N.Y. (Sept. 15, 2001) -- A New York City fireman calls for 10 more rescue workers to make their way into the rubble of the World Trade Center. U.S. Navy Photo by Journalist 1st Class Preston Keres. (RELEASED)

Acı Amarika’nın olunca, ağıtçısı çok oluyor. 

Bir haftadır avrupanın irili ufaklı bütün TV kanallarında programlar dönmeye başladı. Ağlayan FBI emeklileri, “beni dinlemediler” diyen bitirim CIA ajanları, “ah dediğimi yapsalardı” diyen “araştırmacı gazeteciler” vs. Bütün bunların içinde ilgimi, en çok, CIA görevlisinin söyledikleri çekti: “Adamlar kafaya koymuştu, bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür güne bu işi yapacaklardı.” Anlaşılan, İkizler yıkılmadan önce, NY kadastrosunu masaya yatırmışmışlar…

Ağıtçılara gelince. Anadolu’da da var. Eski gelenektir. Yalnız, benzerlik yapayım derken haksızlık yapmayayım. Ağıtçı kadınların yaktığı ağıtlar, başkasının acısına görünse de, aslında kendi acılarınadır. Büyük bir hayretle fark etmiştim. Kadınlarımız, cenazeye, ağıda yani, düğüne gider gibi giderlerdi. O, hayatın bir ritmiydi. Ortada bir cenaze olur, fakat ağıtlar başka başka olurdu. Herkes ölüsüne, kendi acısını yanardı. İnsanlar, tıpkı başkasının düğününden eğlence çıkarır gibi, başkalarının cenazesinden acı çıkarırlardı. 

Uzaktan bakınca, yine kırıcı olsun istemem, ağıtçı kadınlar, şimdilerde moda olan “tavşan sporcuları” andırır. Tamamen para için yapılan atletizm organizasyonları var ya; işte onlarda bu tür “tavşanlar” çok moda; tempo belirliyorlar… Ağıtçı kadınlar da tempo belirliyordu; fakat iş, henüz bu kadar paraya dökülmemişti. Amarika’ya ağıt yakanlarsa, tempo falan değil, bire bir politika belirliyorlar; yani hayatlarımızı. Kimse, ölen, öldürülen insanların derdinde değil. Herkes, “efendimize bu yamuk nasıl yapılı?” diyor. Hakılar da(!)

“Yağ satarım, bal satarım 
Ustam öldü ben satarım”
Üstelik, şimdilerde
Ne bulursam onu satarım.

Son bir paragraf da “11” için olsun. 

Derdim, ölümler arasında ayrım yapmak değil çünkü ölen hep aynı. Biz, “11”in bir “nomero” büyüğünü, yıllardır yaşayıp duruyoruz. Üstelik, saldırıya uğrayan bir iki bina da değil; başı gövdesi üzerinde, kalıbını doldurabilen milyonlarca bina yıkıma uğradı. Gördük; bina enkazı kaldırılıyor, da; insan enkaz değil ki!

Kaldır kaldırabilirsen.

Diyorum ki, sadece bizde değil, bütün dünyada, kaldırılamayan insan enkazlarının dalgası, NY sahillerine vurmuş olabilir mi? 

Sadece bir şüphe…

Hasan Sever

Zürich, 9 Eylül 2011