Senin deyiminle “Hasancan” öyle yazmışsın ki sanki “Pape” destan anlatıyor.
Eline, kalemine sağlık.
İlkokula başladığımızda öğrendiğimiz Türkçe dilinden pek anlamayız ama Türkçe dilini bilenlerin de övdüğü dili ile de övgüleri hak etmişsin, ne mutlu ki bizlere topraklarımız böyle canlar da doğurabilmiş.
Okuyucu bilmez ama Hasan yan sınıfımızda 1-3 sınıfları arasında iken bizler yan tarafta 4-5 sınıfındaydık. Öyle olunca da okuyucu olarak önde başlıyoruz. Ondandır ki biraz kopya verelim de en azından okuyucuyla aramızdaki avantajı indirgeyelim; nedendir derseniz bizim oralarda eşitlik esastır.
Öğrenci olan Hasan, kitabın yazarıdır; Şerfe ise hepimize emekleri geçen bizim Şerfe teyzemizdir, ellerinden öperim.
Yer ve mekanlar zaten sabittir, isteyen buyursun gelsin Yoğunsöğüt oradadır ve dahi Elbistan-Malatya bozkırında 12 Alxas köyü.
Mam Hasan ise hepimizin Mam Hasan’ıdır, Hasan’ın öz amcasıdır, yattığı yer incitmesin.
Okura bir kopya daha verelim ki romanın geçtiği zamanlarda Yoğunsöğüt’te Hasan ismi en çok olandı, hemen hemen her evde bir Hasan vardı. Bu nedenle Hasanlar’ın çokluğuna şaşırmayalım. Her Hasan bir hane idi.
Benim açımdan en etkileyici yer neresidir derseniz Ayşe’nin Öy-ret-men kelimesini düzeltirken o “y” harfini düzeltmesi en doğru yer idi; gözyaşlarım sel oldu, Ayşe’ye kaç kez “kurban olurum” dedim hatırlamıyorum.
Bizdeki damar öyle mi güzel anlatılırdı be “zalım” Hasan!
Mande’nin her boş bulunduğunda bir köşeye çekilip gözyaşı dökmesi, her evde her annenin yaptığı idi, nedendir? Keder… Bu topraklar keder yüklüydü, halen yükünü boşaltabilmiş değil.
Her şey öyle sürükleyici ki her olayda o sırada acaba ben neredeydim diye kendime soruyor buldum, kendime ancak gelebildim.
Pape ne güzel demiş “devlete devlet lazım” diye, 12 Eylül üzerimizden bir silindir gibi geçti, bu gerçeklik artık öyle net görülüyor ki ilerideki ciltlerde Çocukluğun Gölgesinde de göreceğiz diye düşünüyorum.
Bir kez daha kalemine sağlık Hasancan.
Ergin Doğan
İstanbul, 12 Kasım 2024