Bayraklara gelince: Onları, ülkemin şekil almamış, kıvamını bulamamış protestolarından da tanıyorum. Hep düşünürdüm, bu bayraklar niye taşınır diye? Burada da karşıma çıkınca beynimdeki fotoğraf biraz daha netleşti.
Devrimin hata yapma hakkı yoktur!
Maoizm dünyaya devrim ihraç etmedi ama günümüz kapitalizmini ayakta tutacak her türlü metaı ihraç etmeyi başardı. Çoktandır Avrupa’nın irili ufaklı mağazalarında Made in China etiketli ürünler boy gösterip duruyor. Kağıt üzerinde politik duruşları aynı olmayan ülkeler, pazar piyasasında sıkı birer partner olmuş durumdalar. Sovyetler’in yıkılmasının ruhlarımızda yarattığı tahribat henüz tazeliğini korurken, Çin halk devriminin kapitalizmle kola kola girmesi kabuk bağla(ya)mamış yaramıza tuz oluyor. Büyük binalar, büyük barajlar ve hızlı trenler halkın değil, meta akışının nefes boruları oluyorlar.

Fotoğraf Çin’in Fujian bölgesinde çekilmiş. Yanı başlarına kadar gelmiş iş merkezi inşaatına karşı, evlerini savunan insanlar, katil balinanın felaketinden kaçmaya çalışan deniz aslanlarına benziyorlar. Önde devrimin tasviri; küçülmüş ve zamanın griliğine boyun eğmiş evler, arka planda hızla ve önüne geçilmez bir güçle gelen kapitalizm. Ne büyük bir trajediye denklaşör basmış Reuters muhabiri. O, bundan bu kadar büyük bir yürek sızısı duydu mu bilemem ama, ister bilerek ister içgüdüsel olsun, buna gönderme yaptığı kesin.
Bayraklara gelince: Onları, ülkemin şekil almamış, kıvamını bulamamış protestolarından da tanıyorum. Hep düşünürdüm, bu bayraklar niye taşınır diye? Burada da karşıma çıkınca beynimdeki fotoğraf biraz daha netleşti. Var olanı yıkma dürtüsünün, muhalefetin ve hatta muhalifliğin henüz su yüzüne çıkmadığı coğrafyalarda, ancak var olan güce sığınarak meydanlara çıkabiliyor insanlar. Bu, bayrak da olabilir, o coğrafyanın başka bir dokunulmazı da. Polis saldırısını engellemek için olmadık anda ulusal marşı okumaya başlayan ve hayatı geçici bir süreliğine durduran protestocu görüntüleri hepimizin arşivinde vardır.
Çin halk devrimiyle Kemalist devrim bu noktada aynılaşmış görünüyor. Anlaşılan, her iki devrim de kendi tebaasına bir devrimci gelenek bırak(a)mamış. Egemen gücün gücüne sığınarak ona karşı koymak nasıl bir çaresizliktir? Gri binaların balkonlarına kızıl bayrakları asmak ve ya gecekondunun tepesine ay yıldızlı bayrağı dikmek kaderin(!) önüne geçilmezliğine çare midir?
Fotoğrafa dönersek: Her ne kadar devrimi çağrıştırsa da gri binaların daha çok kafesi andırdığı da ayrı bir görüntü. Estetiği hep es geçti devrimler. Kelimenin tılsımıyla oynamak istemiyorum ama estetiğin es’i es geçilince geriye neyin kalacağı malum. Öyle de oldu. Devrim hem Sovyetlerde hem de Çin’de teknik bir mesele gibi algılandı. Bir bina iskeleti üzerinde durur, ki temeldir o, ama iç mimarisiyle yaşanır, ki o da estetiği, nezaketi ve narinliğidir. Dünyanın bu büyük iki devrimi nedense nezaketten hep uzak durdu. Maoist devrim olsun, Leninist devrim olsun plan defterlerinden tuvallere geçmeyi beceremediler.
O son evler de yıkıldı mı bilemiyorum. O son evler Maoist devrimden kalan son kaleler miydi onu da bilemiyorum. Tarih yapmaya kalkışan insan, yaptığının tarih olduğunu dikkatinden kaçırırsa, tarihi kaçırmış oluyor. Bazen hata yapmaya lüksü olmuyor insanların; tıpkı devrim gibi.
Aşağıdaki fotoğraf İstanbul’dan kadrajlanmış. Sadece bir soru cümlesi kurmak istiyorum: Çaresiz kalan çocuk mu, bayrak mı?

Hasan Sever
Zürih, 02.02.2010
(1) Çin, Fuzhou, Fujian Bölgesi. Ev yıkımı, 2010. Fotoğraf: Reuters
(2) Türkiye, İstanbul. Gecekondu Yıkımı, 1997. Fotoğraf: Ali Öz. Kaynak: http://www.fotoritim.com/yazi/ali-oz–ben-bir-foto-muhabiriyim