Kurutulmaya bırakılmış bir fotoğraf gibi sarkıyor zihnimde. Karanlık odalarda kan ile tap edilmiş, siyah tonu ağır basan siyah-beyaz bir fotoğraf…
Zürih şehrinin sokaklarında gri binaya karşı durmuş bir avuç insan onlar. Beyler henüz pazar uykularındayken dökülmüşler sokaklara. Sokaklar, caddeler, alanlar… Pazar günleri nasıl da ıssızlaşırlar birden bire. Güvercinler bile görünmez ortalıkta. Öylesine ürkütücü ve pus çökmüş eski zaman fotoğrafları gibi dura dururlar insanın karşısında. İstasyona doğru geçerken tramvay, Stauffacher durağından, Tages Anzeiger binasını gören aralıktan gördüm onları. Bir pazar günüydü… Gri binaya karşı bir avuç insandılar… Bilmediğim ama melodisine aşina olduğum sloganlarından atıyorlardı; gri binaya karşı, bir pazar günü, beyler henüz pazar uykularından kalkmamışken: “Unser Führer: Velupillai Prabhakaran*”
Asya’nın haritalardan da uzak bir noktasında atan yüreklerin İsviçre-Zürih’teki sesiydi onlar. Sri Lanka ordusu her şeyini yakıp yıkarken ülkelerinin, onlar ülkelerinden uzak bir medet arıyorlardı gri binalarda. Gri binalar pazar terkedilmişliğinde, dilsiz, umarsız ve mahmurdular. İsviçre’nin restoran mutfaklarından, büyük firmaların depo işlerinden ve temizlik firmalarının kir-pas mesailerinden koparabildikleri tek günde toplanmışlardı o gri binanın önüne. “Bizi öldürüyorlar” diyorlardı, karşıdan “tısss”. “Bizi katlediyorlar” diyorlardı, karşıdan “tısss”. “Celladı durdurun” diyorlardı, karşıdan “tısss”. Benim esmer derili kardeşlerim, benim yerinden yurdundan uzak kardeşlerim, benim celladın insafına terk edilmiş Tamilli dostlarım. Beyler pazar uykularından feragat edip yaranıza bakmaz… Ne talih!
Hayatın adaleti yok… Gri binaların, upuzun ve sessiz caddelerin, bilcümlesini doyurduğunuz insanların vicdanı yok… Kendi göbeğini kesmese insan, kör bir bıçağın bile medeti yok. Anladınız mı şimdi neden beyler uykusunda her pazar. Neden siz sokaklardasınız bu orta çağ kokan şehirde… Neden birileri köy köy, şehir şehir, ülke ülke ölür de birileri duymaz feryadını ölenlerin. Neden içine tükürdüğüm bu iletişim teknolojisi insan çığlığından başka her şeyi taşır? Neden varır da insanlar uzaya, varmaz bir Tamil köyüne. Neden ses duvarını aşan uçaklar yapılır da varmaz o uçaklar çocuklarını kaybedenlerin acılarına. Her şeyden haberi olur da beylerin nasıl haberi olmaz öldürülen bir coğrafyadan. Sorular salınırken beynimde, koca koca yanıtlar doluşuyor ağzıma. Ağzımı açsam bir ülke kanar içimde, sözlerim varmaz varmasını istediğim zamana; zaman kendi utancıdan firari bir eşkıya zira.
Beynelmilel bir mesele bu. Bağırdığınız ve hatta medet umduğunuz gri binalardaki kolların ne kadar uzun olduğunu görmediniz mi? Afrika’daki bir savaşın karargahı Avrupa’dadır. Hakeza Asya’da bir savaş varsa karargahı kapitalist başkentlerdir. Yoksa, besleme bir ordunun generalleri, efendisinden olur almadan hangi savaşı başlatabilir ki! Adaletin, hak-hukukun yeri yoktur serbest piyasa koşullarında. Serbest piyasa koşullarında kar denklemleri vardır banka koridorlarında. O koridorlar ki bütün kıtaların zenginliğini alırlar da içine, yine de dolmazlar bilanço denkleştirmelerinde. Kızılhaç, yani beylerin vicdan rahatlatma kurumu, 2008 yılında 1.1 milyarlık yardım yapmış. 1.1 milyar dediğin gri binalarda oturan gri takım elbiseli insanların bir yıllık primlerinden de az. 1.1 milyar, batmaktan kurtarılan serbest piyasa jönlerine yapılan yardımların sadece küsuratı. Anladınız mı esmer derili dostlarım? Gri binalar, onların mutfağında, deposunda ve temizliğinde çalıştığınız sürece amanı bilmezler!
Acınızı paylaşıyorum.
Unser Führer: Velupillai Prabhakaran / Liderimiz: Velupillai Prabhakaran
Hasan Sever
Zürih, 29 Mayıs 2009
* Velupillai Prabhakaran: Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları örgütü lideri. 18 Mayıs 2009’de Sri Lanka devletinin Tamiller’e karşı düzenlediği Demir Yumruk adlı operasyonda tüm ailesiyle birlikte öldürüldü.