Kutu Sökümü – (Söküm Yazıları 7)

Hıdır Polatsoy ağabeyin aziz hatırasına

Okuyanı çok olsun. 

Marquez’in haberi olsa, büyülü gerçekliğine bizi de katardı.

*

“Hıdır sence ne var bunda?”

“Bilmem.”

*

Gözlerimi kapattığımda, zihnimde dikdörtgen, koyu yeşil kaplı bir nesne beliriyor. 

Adı: Kutu.

Kürtçe’nin başat dil olduğu çocukluğumun coğrafyasında, “kutu kutu pense”den önce kutu olarak bir tek o vardı.

Düğün mü var; yakın akrabalara kumaş, yanına Kutu.

Davet mi var; hatırlı misafirlere Kutu.

Bir yere değerli bir hediye mi gönderilecek; mutlaka Kutu.

*

Hıdır’la o değerli hediyelerden birini taşıyorduk.

*

“Hıdır.”

“Hı.”

“Açak?”

*

Biz çocukların gözleri önünde her türlü serinliğe haiz, koyu yeşi Kansava Gölü; fakat girmemiz yasak!

Bir Kutu’nun, bozkırın ekonomik, diplomatik, demografik ilişkiler yumağında en az yüz tur yaptığı söylenir(di).

Yüz turun sonunda Kutu’ya ne olur, onu kim açar, açarsa içinde ne bulur bugün bile muamma.

Fakat muamma olmayan durumlar da yaşanmamış değil. 😉

*

“Ali oğlum deli misin, fark ederler!”

“Kim fark edecek oğlum? Sen hiç kutu açıldığını gördün mü?”

*

 İlk ve en dadlı illegal eylemimizdi. 😉

 

Hasan Sever

Linz – Zürih, 13-14 Ekim 2014