Toprağı düzleştirir bir çubuk dikerdik. Çubuğun gölgesinden saatin kaç olduğunu tahmin etmeye çalışırdık. Tutturur muyduk, hatırlamıyorum.
Dün, öğle arası yürüyüşünde fark ettim.
Çocukken, bulutlara bakar, güneşi izler, rüzgarı dinlerdik; yani, gözümüz etrafımızdaydı. Şehirlerde, önümüze bakıyoruz; önümüze, ayak ucunun bir adım ötesine … Bütün derinliğimiz bu kadar!
Sonra,
Susuzluktan çatlamış dudak gibi çatlıyor ruhumuz.
Ve sonra,
***
Masada üç kişi
Masa büyük, kahve güzel:
Köpüklü, kabarık, dolun ay.
Birinci insan:
Söndürsem beynimdeki dünyanın ışıklarını
Karanlık, sessizlik, hiç olsam…
Yanıma yatırsam ruhumu
Uyusak ve bütün uykuları koynumuza alsak;
Gidelim, bu şehir öldürür bizi.
İkinci insan:
Bir kadın istiyorum; şahidim olsun
Tartalım nasıl yaşadık şu hayatı
Doğruluk, ahlak, güneşe bakabilme adabı
İstemiyorum alkışları, ışıklar sönsün;
Kalalım, bu şehir yaşatır bizi.
Üçüncü insan:
Yine yürüdüğüm yolları yürüdüm
Sonbahar keyif çatıyor sokakta
Lavanta büyümüş
El sürüyorum her sabah;
Kalkalım, lavanta kokuyor hava.
Hesap istedi masadaki insan
Uyur, uyanık, yalnız
Ödedi
Çıktı
Masa boştu.
Hasan Sever
Zürih, 20 Eylül 2012 – 5 Mart 2015