Bahar Sökümü – (Söküm Yazıları 10)

Öğle araları mümkün mertebe yürümeye gayret ediyorum. Kimdi ve nerede okumuştum hatırlamıyorum ama sanırım Nobel ödüllü Avusturyalı bir bilim insanı söylemişti:

“Yarım saatlik bir yürüyüşün çözemeyeceği problem yoktur.”

O zaman buna çok anlam verememiştim. Evet, yürümek de öğrenilmesi gerekenlerdenmiş. Sanırım biraz öğrendim.

Glatt Çayı boyunca, havaalanı yönüne gidip gelince bütün dünyayı gezmiş gibi oluyorum. İkinci Bahar dizisinde Ali Haydar usta Hanım’a “Seninle Urfa, Antep dünyayı dolaşacağız” diyordu ya, işte bu yol da benim Urfa, Antep’im. Yolun sağı solu sanal panolarla dolu. Her tarafa bir not asmış gibiyim:

Burası Murat Taşı.
Burası Fevzi’nin aklıma düştüğü ilk yer.
Şurası Frau Basler’ı tasarladığım yer.
Şurası Feride’nin Ferdi’ye “Ferdi oynama” dediği yer.
Vb…

*

Müsaade buyurulur ve kusuruma bakılmazsa, ilk olarak, Birazcık Halil’den bir alıntı yaparak noktalayacağım.

Glatt Çayı’na bakan istinat duvarlarından birinin tam ortasından, betonu delerek çıkmış: Ne güzel yeşil!

“Âşık olmak istediğimi, daha doğrusu âşık olmayı özlediğimi hissettiğimde, Katim mi Abuzer’in dükkânına kadar gelmiştim. Her şey, ama her şey çok güzeldi: Binalar, yollar, ucu görünen güneş, uçacak kuşlar, doğacak çocuklar, okula giden öğrenciler, çıplak tuğlalar, kamyonlar, bir bardak berrak suya damıtılmış gri mürekkep gibi havaya karışan tozlar ve hatta Katim mi Abuzer’in dükkân tabelası bile; her şey çok güzeldi. Vanasını kendi elimle sıktığım erkeklik hormonlarım, kontrolümden çıkmış olması gereken ellere, doğanın ellerine geçmişti. Bahar sadece toprağa değil, betona batmış duvara, asfaltla kararmış yola ve yılların nefessiz bıraktığı vücuduma da girmişti.”

(Hasan Sever, Birazcık Halil, Sayfa 269-270, Ayrıntı Yayınları, 2015, İstanbul)

Hasan Sever
Zürih, 13 Mart 2015