Telefon Direkleri

Bölüm 4

Tek şey hariç, hiçbir şey yoktan var olmaz: Çocuklar top oynamak istedi mi, gerekirse, göğe saha sererler. Biz göğe değil, yamaca sermiştik. Topumuz, bayır aşağı gitmesin, gayya kuyusuna düşmesin diye, yarı saha, ama boyuna yarı saha top tepiyorduk. Sahamızın eğimi, takriben, yaşımızın iki katıydı. Dar alanda paslaşmaktan ziyade, uzun sahada depar atıyorduk.

“La oğlum o tarafa vurmak yok demedik mi? Kim getirecek şimdi?”

“Gol olacaktı, ne yapim? Medresenin orda oynasak böyle olmaz.”

“Bekçi kovuyor oğlum, bilmiyor musun?”

Tartışacak kadar vardı. O topu, yuvarlandığı vadiden almak en az on dakika sürerdi. Kasımiye Medresesi’nin önü düzdü ama turistlere ayıp olur diye oynamamıza izin vermiyorlardı.

Kasımiye Medresesi, kapılarını yıkmış, göz göz Mardin Ovasına bakıyordu. Sarışın, heybetli, taş, bakımsız bir yapıydı. Bütün tarihi turistik yerlerimiz gibi, tarihi soyulmuş, turistlere hıyar gibi hazır edilmişti. Bakımsızdı. Etraf kötü kokuyordu.

Yine de toptan artan kalan kimi zamanlarımızda gidip sarı taşların serin gölgesine oturuyorduk. Ayaklarımızı balkondan bahçeye sarkıtır gibi, Mardin ovasına beşik sallardık. Acaba bu koca koca taşları nereden bulup getirmişler? Hem oraya nasıl kaldırmışlar? diye bir birimize sorular sorardık. Badem mevsiminde üst taraftaki sahipsiz bademleri mesken tutardık. Bu ağaçlar burada mucize kabilinde yeşermiş olmalılardı. Mayısla birlikte sarının hükmüne teslim olan Mardin’de yağmur, başka mevsim ve diyarlara göç edeli Mardin kadar zaman geçmişti.

Bütün cümlelerimizi tükettikten sonra, sıra öğretmenlerimize gelirdi. Metin öğretmen, fencimiz, Ankaralıydı; yapabildiği tek espiri, “sürüngenlerin modaya uygun gömlek değiştirdiği”ydi. Ankara’nın Bala ilçesinden. Kısa boylu, ceket kravat, mutsuzdu. Futbolu sevmiyordu. Fransızca öğretmenimizin sevgilisi sarışın ve mutluydu. Futbolla ilgilenmiyordu. Beden hocamızın bıyıkları sarıydı. Sporu sevmiyordu.